Hazret-i Cebrâîl (as) Alîm ve Hakîm isimleriyle, ilim ve hikmet sıfatlarına mazhardır. Bununla birlikte diğer isimlere tebeí olarak mazhardır. Demek, Alîm ve Hakîm isimleri asıl, diğer isimler ise tebeí olarak onda tecellî eder. Bütün vahiyler, hangi ismin tecellîsinden geliyor? Cin ve insin ef‘ál-i ihtiyâriyyesini tanzím eden bütün teklîfî kánûnlar ve kâinâtın nizám ve intizámını te’mîn eden bütün tekvînî kánûnlar hangi esmânın tecellîsi iledir?
Hazret-i Cebrâîl (as)’ın mazhar olduğu Alîm ve Hakîm isimlerinden gelir, bu isimlerin tecellîsiyledir. Zîrâ, tekvînî ve teklîfî bütün kánûnların mümessili, Cibrîl-i Emîn’dir.
Cenâb-ı Hak, Hazret-i Mîkâîl (as)’a bütün esmâsıyla tecellî etmekle berâber, asıl olarak Rahmân ve Rezzâk isimleriyle tecellî eder. O’nun işi, rızık vermek, ya‘nî izn-i İlâhî ile mahlûkátın erzâkını dağıtmaktır. Diğer isimler ise tebeí olarak tecellîdedir. Zîrâ, diğer isimler tecellî etmezse, o vazífeyi yapamaz. Cenâb-ı Hak, Azrâîl (as)’a asıl olarak Kábid ve Mümît isimleriyle tecellî eder.
Diğer isimler ise tebeí olarak tecellîdedir. Azrâîl (as), bu isimlerin tecellîsine mazhar olduğu için zî-hayâtın rûhunu kabzeder. İsrâfîl (as)’da, asıl olarak Hayy ve Muhyî isimleri tecellîdedir. Diğer isimler
tebeídir. Hem meselâ; Hazret-i İmâm-ı Ali (ra)’da “Ferd, Hayy, Kayyûm, Hakem, Adl ve
Kuddûs” isimleri a‘zamî mertebede tecellîdedir, diğer isimler tebeí olarak tecellî eder. İmâm-ı A‘zam (ra)’da “Hakem ve Adl” isimleri, Gavs-ı Geylânî (ra)’da “Hayy” ismi, İmâm-ı Rabbânî (ra)’da “Kayyûm” ismi, Üstâd Bedîuzzamân (ra) Hazretlerinde ise, “Hakîm ve Rahîm” isimleri a‘zamî mertebede tecellîdedir, diğer isimler onlarda tebeí olarak tecellî eder. Kur’ân’ın ma‘nevî tefsîri olan
“Risâle-i Nûr” eserlerinde sırr-ı verâset-i Nübüvvet makámında bulunan asfiyânın her birinin ayrı ayrı esmâya a‘zamî mertebede mazhar oldukları şöyle ifâde edilmektedir:
“İsm-i a‘zam herkes için bir olmaz, belki ayrı ayrı oluyor. Meselâ, İmâm-ı Ali
radıyelláhu anhın hakkında, ‘Ferd, Hayy, Kayyûm, Hakem, Adl, Kuddüs’ altı isimdir.
Ve İmâm-ı A‘zam’ın ism-i a‘zamı, ‘Hakem, Adl’ iki isimdir. Ve Gavs-ı A‘zam’ın
ism-i a‘zamı, ‘Yâ Hayy!’dır. Ve İmâm-ı Rabbânî’nin ism-i a‘zamı ‘Kayyûm’ ve
hâkezâ, pek çok zâtlar daha başka isimleri, ism-i a‘zam görmüşlerdir.”[1]
“ Ehl-i hakíkatın bir kısmı nasıl ki İsm-i Vedûd’a mazhardırlar ve a‘zamî
bir mertebede o ismin cilveleriyle, mevcûdâtın pencereleriyle Vâcibü’l-Vücûd’a
bakıyorlar, öyle de; şu hîç-ender-hîç olan kardeşinize, yalnız hizmet-i Kur’ân’a
istihdâmı hengâmında ve o hazîne-i bî-nihâyenin dellâlı olduğu bir vakitte, İsm-i
Rahîm ve İsm-i Hakîm mazhariyyetine medâr bir vaz‘ıyyet verilmiş. Bütün ‘Sözler’,
o mazhariyyetin cilveleridir. İnşâelláh, o ‘Sözler’,
وَمَنْ يُوءْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ اُوتِىَ خَيًْا كَث۪يرًا sırrına mazhardırlar.”[2]
Hem meselâ; fakír bir insânda Kábid ismi tecellî eder. Zengin bir insânda ise Bâsit ismi tecellîdedir. Diğer isimler tebeí olarak tecellî eder. Hem meselâ; Cenâb-ı Hak, dört unsurun her birini bir nev‘í arş (tasarruf yeri) yapmış, her bir unsurda ayrı ayrı esmâsıyla tecellî etmektedir. Meselâ; “havâ”
unsurunu, “emir ve irâde”sine bir arş yapmış; “Âmir ve Mürîd” isimleriyle orada tecellî eder. Bu iki isim asıldır, diğer isimler tebeídir. “Toprak” unsurunu, “hıfz ve ihyâ”sına bir arş yapmış; “Hafîz ve Muhyî” isimleriyle orada tecellî eder. Bu iki isim asıldır, diğer isimler tebeídir. “Su” unsurunu, “rahmet ve ihsân”ına bir arş yapmış; “Rahîm ve Muhsin” isimleriyle orada tecellî eder. Bu iki isim asıldır, diğer isimler tebeídir. “Nûr” unsurunu, “ilim ve hikmet”ine bir arş yapmış; “Alîm
ve Hakîm” isimleriyle orada tecellî eder. Bu iki isim asıldır, diğer isimler tebeídir. Kur’ân’ın ma‘nevî tefsîri olan “Risâle-i Nûr”un “Mektûbât” adlı eserinde, her bir unsurun birer nev‘í arş olduğu ve ayrı ayrı esmânın tecellîsine mazhar olduğu şöyle ifâde edilmektedir:
“Ve mahlûkát-ı Arzıyyeyi rubûbiyyeti noktasında, havâyı emir ve irâdesine bir
nev‘í arş, ve nûr unsurunu ilim ve hikmetine diğer bir arş, ve suyu ihsân ve rahmetine
başka bir arş, ve toprağı hıfz ve ihyâsına bir çeşit arş yapmış. O arşlardan üçünü,
mahlûkát-ı Arzıyye üstünde gezdiriyor.”[3]
Hulâsa: Bütün kâinât, tekvînî ve teklîfî olarak bütün esmâya mazhardır.
Bununla berâber, her bir mevcûdda, bâ-husús her bir insânda, her bir melekte bir
veyâ bir kaç isim asıldır, ya‘nî a‘zamî mertebede tecellî etmektedir; diğer esmâ
ise tebeí olarak tecellî eder. Cenâb-ı Hakk’ın her bir isim ve unvânı, birer makám
hükmündedir. Cenâb-ı Hak, o isim ve unvânların tecellîsi ile ayrı ayrı tasarrufta
bulunur. Her bir tasarruf-i İlâhî, ayrı bir isimden gelmektedir.
[1] Lem‘alar, 30. Lem‘a, Hátime, s. 610.
[2] Mektûbât, 4. Mektûb, s. 18.
[3] Mektûbât, 24. Mektûb, 2. Makám, 5. İşâret, s. 274.