بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلٰى اٰ لِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَع۪ينَ
TAKDİM
Evvela: Bizleri, hâlis tevhîd dini olan İslam ile müşerref kılan; bahusus tevhîdi, bütün meratibiyle ders veren gayet derin, latif, şirin, esrar-ı imaniyeye dair olan “İkinci Şua” gibi bir eserin şerh ve izahını bize nasib eden Zat-ı Akdes’e la yuad vela yuhsa hamd ü senalar olsun.
Saniyen: Böyle bir ders-i hakikati, Kur’an-ı Azimuşşan gibi bir Ferman-ı Ahkem ile bize ta’lim ve tebyin buyuran Resul-i Ekrem (asm)’a hadsiz salat u selam olsun.
Salisen: Üstad Bediüzzaman (ra) Hazretleri, İmam-ı Ali (ra) hakkında ism-i a’zam olarak kabul edilen Ferd, Hayy, Kayyûm, Hakem, Adl ve Kuddûs denilen altı ism-i şerifi, Otuzuncu Lem’a adlı eserinde fevkalade izah ederek nurlu, hakikatdar, esrarlı, manidar, feyizli, lezzetli, zevkli bir kapıyı, tevhîd hakikatine açmıştır. Evet, bütün ulûm ve fünûnun esası, temeli, menbaı, mayesi, üstadı, efendisi, bilâ şek velâ şüphe tevhîd hakikatidir. Sözler adlı eserde şöyle buyruluyor:
“Bütün ulûm-u hakîkîyenin esası ve madeni ve nuru ve ruhu; marifetullahtır ve onun üssü’l-esası da iman-ı billahtır.”[1]
Otuzuncu Lem’a adlı eserde beyan edilen bu altı ism-i a’zamdan birisi de Ferd ismidir. Ferd ismi, hem Vâhid, hem de Ehad isimlerinin manasını tazammun eder.
Vâhid: Ef’al, esma ve sıfatında şerîki olmayan Zat-ı Akdes demektir.
Ehad ise: Zat’ında şerîki olmayan Zat-ı Akdes demektir.
Müellif (ra), Otuzuncu Lem’a’da Ferd isminin sadece “vâhidiyet” cihetini, yani Cenab-ı Hakk’ın ef’al, esma ve sıfatında şerîki olmadığını isbat etmiştir. O eserde Ferd isminin “ehadiyet” cihetini izah etmemiştir. Daha sonra ehadiyet-i İlahiyeyi izah ve isbat eden bu “İkinci Şua” adlı eserini neşretmiştir. İşte şerh ve izahını yaptığımız bu “İkinci Şua” adlı eser, قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ ayet-i kerimesinde ifade edilen اَللّٰهُ اَحَدٌ ism-i a’zamına dair Yedinci Nükte-i A’zam ve altı ism-i a’zamın altı nüktesinin yedincisidir.
Rabian: Şerh ve izahını yaptığımız bu kıymetdar eser, tevhîd, vahdet ve ehadiyet-i İlahiyyeyi üç meyve, üç muktazî ve üç hüccet ile izah ve isbat etmektedir. Şöyle ki:
Müellif (ra), Birinci Makam’da tevhîdin üç meyvesini izah etmektedir:
Birinci Meyve: Hâlık-ı kâinat olan Zat-ı Akdes’e bakar. Yani cemal-i İlahi ve kemal-i Rabbanî tevhîd ve vahdette tezahür eder. Eğer vahdet olmazsa, o hazine-i ezeliye gizli kalır.
İkinci Meyve: Kâinatın zatına ve mahiyetine bakar. Yani sırr-ı vahdetle kâinatın kemalâtı tahakkuk eder; mevcudatın ulvî vazifeleri anlaşılır; mahlûkatın netice-i hilkatleri takarrur eder; masnuatın kıymetleri bilinir.
Üçüncü Meyve: Zîşuura, bilhassa insana bakar. Yani kemalât-ı insaniye ve beşerin ulvî maksadları sırr-ı tevhîd ile tezahür ve takarrur eder.
İkinci Makam’da tevhîdin üç muktazisini zikretmektedir:
Birinci Muktazi: Kâinatta görünen;
a)Hâkimiyet ve âmiriyet;
b)Kibriya ve azamet;
c)Kemal ve istiğna;
d)Itlak, ihata ve nihayetsizlik hakikatleridir.
İkinci Muktazi: Kâinatta görünen sühulet-i mutlaka hakîkatidir.
Üçüncü Muktazi: Kâinatın, halk, icad ve san’at cihetinde inkısamı imkânsız bir küllî; idare, tedbir ve rubûbiyet cihetinde ise, tecezzi kabul etmez bir küll olması hakîkatidir.
Üçüncü Makam’da ise; tevhîdin üç alâmet ve hüccetini izah etmektedir.
Birinci alâmet ve hüccet: وَحْدَهُ ile işaret edilen ve asar-ı kâinatta zâhiren görünen tevhîd delilleridir.
İkinci alâmet ve hüccet: لَا شَر۪يكَ لَهُ ile işaret edilen ve asar-ı kâinatta zâhiren görünen tevhîd delilleridir.
Üçüncü alâmet ve hüccet: لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ ile işaret edilen ve asar-ı kâinatta zâhiren görünen tevhîd delilleridir.
Hamisen: Şu kâinatta en yüksek hakikat ve nev’-i beşer için en elzem ve zaruri mes’ele ve ruh-u insan için en saadet-medar ve şifa-bahş ders, elbette ve elbette tahkîkî imandır. Bir zerre kadar imanın taklidden tahkike çıkması, gayet derecede ehemmiyetlidir. Zira insanı, şekâvet-i dâimeden kurtaracak, saadet-i ebediyeye nâil edecek, maddeten ve manen hakîkî itmi’nana, sükûna ve huzûra îsâl edecek yegâne hakikat; müdellel, müberhen, tahkikli ve kâmil bir imanı elde etmektir. Bu manada bir zerre imanın inkişafı, son derece mühimdir. “Âhirzamanda ümmetim için en fazla korktuğum, za’f-ı imandır.” hadîs-i şerîfi, bu manada işin ne kadar tehlikeli olduğunu ortaya koyuyor ve bütün ümmeti îkâz ediyor.
İşte bizler, bir nebze de olsa bu işin ehemmiyetine müdrik olarak bu ve benzeri imanî ve Kur’anî eserleri, evvela kendi nefsimize bir ders-i iman ve İslâm, bir ders-i tevhîd ve esma, bir ders-i şeriat ve ibadet, bir ders-i edeb ve ahlâk, ehil olanlara da bir seyr-i rûhî ve ders-i hakikat olmak için kaleme alıyoruz. Dileyen ve ihtiyacını hisseden bütün mü’min kardeşlerimiz de bu eserlerimizden istifade ve istifaza etmek suretiyle imanını şübehattan, bâtıl fikirlerden ve taklidden kurtarabilir.
Cenab-ı Feyyaz-ı Mutlak, bizleri ve bütün mü’minleri, bu asrın câzibedar fitnesinden muhafaza buyursun; imanımızı taklidden tahkike çıkarsın; nefis ve enaniyetten kurtarsın; maddî ve manevî hastalarımıza ve hastalıklarımıza Şâfî ve Hâdî isimlerinin tecellisiyle şifâ buyursun; ahkâm-ı Kur’aniyyeyi şu âleme hâkim eylesin. Âmîn…
وَمِنَ اللّٰهِ التَّوْف۪يقُ وَالْهِدَايَةُ
[1] Sözler 316
Hazırlanıyor...