بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Cenâb-ı Hakk’ın tevfîki ile kaleme aldığımız “Onuncu Söz Haşir Risâlesi, İkinci İşâret’in Şerh ve Îzâhı” adlı bu eserimiz, nübüvvet müessesesinin vazîfelerini tekvînen ve teklîfen, ta’bîr-i diğerle aklî ve naklî delîllerle îzâh ve isbât etmektedir.
Kezâ bu eserimiz; Ma’bûd, İlâh, Cemîl, Kâmil, Rab, Sultân, Vâhid, Samed, Ehad, Ganiyy, Meşhûr, Sâni’, Mün’ım, Hakîm, Ma’rûf, Vedûd, Dârr ve Nâfi’ gibi isimlerin ve bu isimlerin menba’ları olan sıfatların nübüvvet müessesesini nasıl iktizâ ve istilzâm ettiğini îzâh ve isbât etmektedir. Zîrâ, her bir isim ve sıfât-ı İlâhiyye birer hazîne hükmünde olduğundan, o sıfât-ı kemâliyye ve cemâliyye ile muttasıf olan Zât-ı Zülcelâl, murâd etti ki, birer elçi ve muallim olan peygamberleri göndersin. Tâ ki, o esmâ ve sıfâtın ma’nâlarını nev’-i beşere ta’lîm etsinler. Böylece o Hakîm-i Ezelî, onlar vâsıtasıyla, nev’-i beşerin yüzünü kesretten vahdete, şirkten tevhîde, tâğûta kulluktan Ma’bûd-i Hakíkí’ye kul olmaya, fânî âlemden bâkí âleme çevirsin. Böylece o Zât-ı Zülcelâl’in hikmet-i hakíkıyyesi de tahakkuk etmiş olsun.
Evet, hikmet-i ezeliyye sâhibi Zât-ı Zülcelâl’in, şu kâinâtı yaratmasında pek çok gáye ve makásıdı vardır. Bu gáye ve makásıdın en ehemmiyyetlisi iki noktadır:
Birincisi:Yarattığı her hârika masnûu ile, her biri birer hazîne hükmünde olan bin bir isim ve sıfatını tanıttırmak; mukábilinde nev’-i beşerden îmân istemektir.
İkincisi:Şu kâinât çarşısında sergilediği ni’metleriyle de, bin bir isim ve sıfatıyla Kendisini sevdirmek; mukábilinde, nev’-i beşerden şükür ve ibâdet istemektir.
İşte bu iki ehemmiyyetli noktanın tahakkuku için peygamberleri göndermek, o hikmet-i ezeliyyenin muktezâsıdır. Zîrâ, nev’-i beşerin, tek başına bu hakíkatleri çözmesi ve mûcibince amel etmesi mümkün değildir.
Bu yüksek vazîfeyi bütün peygamberler içinde en mükemmel bir sûrette îfâ eden, hiç şübhesiz Muhammed-i Arabî (asm)’dır. O hâlde, “Risâlet-i Muhammediyye (asm) olmasa idi, şu kâinât da olmazdı” denilebilir ve denilir ve öyledir.
Hem muallimsiz bir kitâb, ma’nâsız sahîfelerden ibâret olduğu gibi; şu haşmetli kitâb-ı kebîr-i kâinât da şâyet muallimsiz olsa, elbette ma’nâsız sahîfelerden ibâret olur. Bütün ehl-i akıl ve naklin ittifâkı ile, şu kitâb-ı kebîr-i kâinât, elbette bir muallim, bir dellâl, bir rehber, bir vassâf, bir teşhîrci ister. İşte mezkûr sıfatlarla muttasıf zevât-ı âliyye, hiç şübhesiz peygamberân-i izâm ve onların reîsi olan Resûl-i Ekrem (asm)’dır.
Demek, şu muhteşem kâinâtı, çok ma’nâları ifâde eden bir kitâb şeklinde yazan bir Kâtib-i Ezelî, elbette bilerek iş yapar. Mâdem bilir; elbette başta nihâyetsiz ilim ve hikmet sıfatı olmak üzere, bütün isim ve sıfatlarının ma’nâlarını ve neye delâlet ettiklerini ders vermek için, kendi katından elçileri ve muallimleri göndermesi; bütün esmâ ve sıfâtının, husûsan “Alîm” ve “Hakîm” isimlerinin muktezâsıdır.
Mâdem bütün esmâ ve sıfât-ı İlâhiyye, nübüvvet müessesesini iktizâ ve istilzâm eder. Öyle ise, bir peygamberi inkâr etmek, bütün esmâ ve sıfât-ı İlâhiyyeyi inkâr etmek ve bu esmâ ve sıfâta şerîk koşmak hükmüne geçer. İşte Nisâ Sûresinin 151. âyet-i kerîmesi bunu sarâhaten ifâde eder.
Demek, nasıl ki Şems, ziyâ vermeksizin olmaz; öyle de bütün esmâ ve sıfât-ı İlâhiyye de risâletsiz, bâhusûs Risâlet-i Muhammediyye (asm) olmaksızın olmaz. O hâlde, zerreden Arş’a kadar her şey, ma’nen "Lâ ilâhe İllâllah, Muhammedün Resûlullah" diyerek bu kelime-i mübârekeyi söylüyorlar ve o Zât-ı Ekrem (asm)’ın vazîfesini tebrîk ediyorlar. Zîrâ, onun risâletiyle her şeyin ma’nâsı ve hakíkati zuhûr etti. Öyleyse biz de hakíkí ma’nâda o kelime-i mübârekeyi kalb ile tasdîk edip, dil ile ikrâr etmek sûretiyle kâmil bir îmânı elde edelim. Kur’ân’ın ta’rîf ettiği şekilde şirkin bütün envâından kurtulalım. Böylece selâmet-i kalb ile kabre girip saâdet-i ebediyyeye ve rü’yet-i cemâlullaha nâil olalım.
Yâ Rab! Kusûrumuzu affeyle. Bizi huzûruna kabûl eyle. Resûl-i Ekrem (asm) hürmetine maddî ve ma’nevî sıkıntılarımızı bertaraf eyle. Kendine hakíkí kul, o Zât-ı Ekrem (asm)’a da hakíkí ümmet eyle. Bizi o re’fetli Nebînin şefâatine nâil buyurmak sûretiyle bizden râzı ol. Âmîn…
- Hazırlanıyor...
- Hazırlanıyor...
- Hazırlanıyor...