tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
(Sevdiğiniz şeylerden) Ellah yolunda infak etmedikçe birre (hayra, kemale, sevaba, rahmet-i Rahman’a, Ellah’ın rızasına ve Cennet’e) nail olamazsınız ve Hak yolunda her ne infak ederseniz, Ellah onu hakkıyla bilir.) Ona göre sizlere mükafatını ihsan buyurur.
(Al-i İmran, 3/92)
Hadîs-i Şeriflerden
Ellah’a ve ahiret gününe iman eden kimse, misafirine ikram etsin.
(Müslim, İman 77)
Dualardan
Ey bizi nimetleriyle perverde eden sultanımız! Bize gösterdiğin nümunelerin ve gölgelerin asıllarını, menba'larını göster. Ve bizi makarr-ı saltanatına celbet. Bizi bu çöllerde mahvettirme. Bizi huzuruna al. Bize merhamet et. Burada bize tattırdığın leziz nimetlerini orada yedir. Bizi zeval ve teb'îd ile tazib etme. Sana müştak ve müteşekkir şu muti raiyetini başı boş bırakıp i'dam etme.
(Sözler)
Vecîze
Tevekkül, kanaat ve iktisad öyle bir hazine ve bir servettir ki, hiçbir şey ile değişilmez.
Mektûbat

Cüz’iyyet

      cüz’iyyet: Bir kelime ve kelâmın ma’nâ-yı mevdûun lehi (hakìkì ma’nâsı) ile ma’nâ-yı müsta’melün fîhi (mecâzî ma’nâsı) arasındaki alâka ve irtibâtlardan bir tânesi de “cüz’iyyet”tir. Bunun olabilmesi için, ma’nâ-yı mevdûun leh (hakìkì ma’nâ), ma’nâ-yı müsta’melün fîhin (mecâzî ma’nânın) bir cüz’ü, ya’nî parçası olmalıdır. Bu da, “Bir şeyin cüz’ünü zikredip küllünü murâd etmektir.” “Göz” deyip, “uzaktan düşmanı gören câsus”u murâd etmek gibi. Nitekim, “İçimizde yabancı bir göz var” deyip, “yabancı adam”ı murâd ederler. Bu cüz’iyyet alâkası her bir “cüz’iyyet” ve “külliyyet” bulunan maddelerde muttariden cârî olmayıp, ber vech-i âtî [ileride geleceği gibi] iki şartın biri bulunmak lâzımdır.

Birinci şart: Cüz’ mün’adim [yok] oldukta, küllden garaz ve menfaat mün’adim [yok] olmalı. “Dil” deyip “tercümânı murâd etmek” gibi. Zîrâ, “dil” olmasa; yâhut “bir lügattan başka bir lügat bilmese”, küll olan  “tercümân” ile menfaat mün’adim [yok] olur. İmdi “dil”, küll olan “tercümân”a mezîd-i ihtisâs ile mütehassıs olmağla, aralarında cüz’iyyet alâkası cârî olur. Nitekim, “Fülan mahalde bir muhârebe oldu ki, düşmanı dil kese [esîrlere varana kadar hepsini] kırdılar” ve “Osmanlılar öyle muhârebe ettiler ki, düşmandan bir dil [esîr] çıkmadı” deyip bir adam murâd olunur.

İkinci şart: Cüz’ mün’adim oldukta küll dahi mün’adim olmalı. “Baş” zikrolunup “insân” murâd olunmak gibi. Nitekim, “Başın sağ olsun” deyip cemi’ bedenini murâd ederler. Zîrâ, başın in’ıdâmıyla [yok olmasıyla] sâir uzuvlarının dahi mün’adim olacağı bedîhîdir. Ve, “Bana benden olur her ne olursa; başım râhat bulur dilim durursa” ve “Fülanın evinde yedi baş var” ve, “Bu kadar boğaz günde ne yer?” ve “Yirmi rakabeye mâliktir” deyip “insân”ı murâd etmek; ve “Cezveyi getir” deyip “kahve takımı”nı ve “Hokkayı getir” deyip “yazı takımı”nı ve “Çakmağı” deyip “tüfengi” ve “Bir dam yapmış” deyip “ev”i murâd etmek. Cümlesi,  “zikr-i cüz’, irâde-i küll” kabîlindendirler.

Lâkin,“el, ayak ve kulak” gibi cüz’ün in’ıdâmıyla küllün mün’adim olmadığı şeylerden birini zikredip küll murâd olunmak câiz olmaz. Meselâ, “El gördüm” deyip “adam” murâd olunmaz. (Mihalicî Mustafa Efendi, Zübdetü’l-Beyân, s. 11-13; Kırk Anbar Matbaası-İstanbul.)    

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
1.322 sn. deSen
↑ Yukarı