ahsen-i takvîm: En güzel kıvâm, şekil, sûret. Bütün kâinâttan süzülme câmi’ bir varlık olan insân, Cenâb-ı Hakk’ın yedi sıfatına ve bin bir ismine âyine olacak bir kábiliyette yaratıldığı için, o isimlerin tecellîsini gösteren güzel bir takvîm sûretini almıştır. Âlemin bütün hakíkatını anlayacak isti’dâd, esmâ-i İlâhiyyenin bütün sırlarını açacak anahtarlar o ahsen-i takvîm olan insânın vücûduna takılmış, rûhuna konulmuştur. “Envâ-ı zî-hayât[hayât türleri ve çeşitleri]içinde en ziyâde rızkın envâına[yiyecek ve içecek gibi ihtiyâclara]muhtâc, insândır.
Cenâb-ı Hak insânı bütün esmâsına câmi bir âyine ve bütün rahmetinin hazinelerinin müddeharâtını[içinde birikenleri]tartacak, tanıyacak cihâzata mâlik bir mucize-i kudret ve bütün esmâsının cilvelerinin vaz’ıyyetlerinin inceliklerini mîzâna çekecek âletleri hâvi bir halîfe-i Arz[yeryüzünün hâkimi]sûretinde halk etmiştir.
Onun için hadsiz bir ihtiyâc verip, maddî ve ma’nevî rızkın hadsiz envâına muhtâc etmiştir. İnsânı, bu câmîıyyete göre en âlâ bir mevkı’ olan ahsen-i takvîme çıkarmak vâsıtası, şükürdür. Şükür olmazsa, esfel-i sâfiline [mertebelerin en aşağısına] düşer; bir zulm-ü azîmi irtikâb eder [büyük bir zulüm işler].” (Mektûbât, 28. Mektûb, s.351)