Üstâd Bedîüzzamân (ra)’ın neşredilmeyen bir mektûbunda geçen, “Hz. Mehdî, siyâseti tam dîndar Îsevîlere bırakacaktır” ifâdesinin şerh ve îzâhı hakkındadır.
Daha evvel isbât ettiğimiz gibi, Âhirzamânda Îsevîlerden büyük bir cemaat İslâmiyyeti kabûl edecek, Müslümanlar ve İslâmiyyeti kabûl eden bu Îsevî cemaat ittifâk ederek Hz. Îsâ (as)’ın riyâseti altında, dînsizliği ve inkâr-ı Ulûhiyyet fikrini, yâni Cenâb-ı Hakk’ın Ulûhiyyet sıfatından gelen ahkâm-ı İlâhiyyeyi inkâr etme fikrini âlemde yayan Deccâliyyeti ma’nen öldürecekler.
Bu sırra işâret için Rasûl-i Ekrem (asm) fermân etmiş ki; “Hz. Îsâ (as) gelecek ve şerîatımla amel edecek.” Ve yine fermân etmiş ki: “Hz. Îsâ (as) namazda Mehdî’ye tâbi’ olacak.” Bu hadîs-i şerîflerin sarîhî ma’nâları, Hz. Îsâ (as)’ın şahsen nüzûlünün kat’î olduğunu gösterdiği gibi; işârî ma’nâlarıyla da Îsevîlerden bir cemaatin, İslâmiyyete tâbi’ olacağını ve Şerîat-ı Muhammediyye (asm) ile amel edeceğini haber veriyor.
Hem bunlar ve bu meâlde olan hadîslerden anlaşılıyor ki, Hz. Îsâ (as) nüzûl ettiği zamân Devlet-i İslâmiyyenin başında Hz. Mehdî bulunacak, Hz. Îsâ (as) ise şerîatın tatbîkınde ona kuvvet verecek ve destek olacaktır. Onun için, mukarreb ve havâsları hâric, umûm halk onun hakíkí Îsâ (as) olduğunu bilmeyecektir. Hakíkatte bir rasûlün, bir veliye tâbi’ olması mümkün olmadığı için, siyâsette asıl hâkim Hz. Îsâ (as) olacaktır.
Yâni, halîfe Hz. Mehdî olacak ve zâhirde o hükmedecek; fakat hakíkatte siyâset dâiresinde hükmedecek ve Hz. Mehdî’ye ta’lîmât verecek Hz. Îsâ (as) olacaktır. Yâni, Şerîat-ı Muhammediyye (asm), mürûr-i zamânla muharrib Süfyâniyyet ve Deccâliyyet komiteleri tarafından çok tahrîbâta uğradığından dolayı, şerîatın bütün âlemde tatbîkı ancak ma’nevî bir güç ile olabilir. O ma’nevî güç de ancak peygamberlerde olur. İşte, Hz. Îsâ (as)’ın Âhirzamânda nüzûlünün bir hikmeti de budur. Hz. Îsâ (as), mürûr-i zamânla pek çok tahrîbâta ma’rûz kalan Şerîat-ı Muhammediyye (asm)’ı hiçbir mezhebe bağlı kalmadan, mezheblerin hulâsâsını tesbît ederek tasfiye edecektir.
Hem bu hadîsler işârî ma’nâsıyla haber veriyorlar ki, Deccâl’le muhârebede ve onun temsîl ettiği küfr-i mutlakla mücâdelede her ne kadar Hz. Mehdî ve ona tâbi’ olan Müslümanlar çok büyük gayret ve hizmet gösterecekler. Fakat, tamâmen muvaffakiyet Hz. Îsâ (as)’a müyesser olacak ve Hazret-i Îsâ (as) en büyük kuvveti de Îsevîlerden Müslüman olan o mücâhid tâifeden alacaktır.
Evet, hadîs-i şerîfler müjde vermektedir ki, Hz. Mehdî’nin zuhûrundan önce şark tarafından bir nûr zuhûr edip, şarktan gelen o mücâhid Müslümanlar, Hz. Mehdî’ye zemîn hazırlayacaklar; Hz. Îsâ (as)’ın nüzûlünden önce de garb tarafından bir nûr zuhûr edip İslâmiyyete kuvvet verip Hz. Îsâ (as)’a zemîn hazırlayacaklardır. Bu noktaya, yâni Avrupa’dan İslâmiyyetin zuhûr edeceğine işâret için Üstâd Bedîüzzamân (ra), Osmanlı Devletinin son devirlerinde şöyle demiştir:
“Osmanlı hükûmeti, Avrupa ile hâmiledir; Avrupa gibi bir hükûmeti doğuracak. Avrupa da İslâmiyyete hâmiledir; o da bir İslâm devleti doğuracak.”
İşte Üstâd Bedîüzzamân (ra)’ın “Hz. Mehdî, siyâset dâiresini Îsevî rûhânîlerine teslîm eder” sözünün ma’nâsı budur. Yâni, Hz. Mehdî, her ne kadar zâhiren Devlet-i İslâmiyyenin halîfesi ise de, hakíkatte devletin hâkimi, Hz. Îsâ (as)’dır ve onun en ehemmiyyetli ordusu da Îsevîlerden Müslüman olan tâife-i mücâhidindir demektir.
Yoksa, hâşâ bin kere hâşâ, Hz. Mehdî şerîatı tatbîk etmeyecek, Hıristiyanlara, “Siyâset âlemi sizindir” deyip siyâset âlemini “bugünkü Hıristiyanlara” teslîm edecek demek değildir. Aksi hâlde bu, Kur’ân’ın ve Şerîat-ı Muhammediyyenin tamâmen nesh ve ilgásı demek olur ki --hâşâ, yüz bin defa hâşâ-- şeytân dahi bunu da’vâ edemez. Zâten hadîs sarâhaten bildiriyor ki: “Îsâ (as) Şerîat-ı Muhammediyye (asm) ile amel edecektir.”
Kaynak:Rahle Yayınları; Reddu’l-evham-2