tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
Ey Resulüm! (Biz Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.
(Enbiya, 21/107)
Hadîs-i Şeriflerden
Namazı benden gördüğünüz şekilde kılınız.
(Buhari, Ahâd 1)
Dualardan
Ellah sizlerden ebedî razı olsun, âmîn. Ve sizi, hizmet-i imaniye ve Kur'aniyede muvaffak eylesin, âmîn.
(Kastamonu Lahikası)
Vecîze
Bir kalb ve vicdan, fezâil-i İslâmiye ile mütezeyyin olmazsa, ondan hakikî hamiyet ve sadakat ve adalet beklenilmez.
Münâzarât

KÂFİRİN AZÂBINDA ÜLFET VE TAHFÎF OLUR MU?

11.05.2020

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

 

Aziz Ahiret Kardeşim!

Üstad Bediüzzaman (ra) Hazretleri’nin Arabî İşâratu’l-İ’caz adlı Tefsîri’nin Abdulmecid Efendi tarafından yapılan tercümesinde geçen gelecek cümlelerin îzâhını suâl ediyorsunuz:

“Maahaza kâfirin meskeni Cehennem'dir ve ebedî olarak orada kalacaktır. Fakat kâfir, kendi ameliyle bu duruma kesb-i istihkak etmiş ise de, amelinin cezasını çektikten sonra, ateş ile bir nev' ülfet peyda eder ve evvelki şiddetlerden âzade olur. O kâfirlerin dünyada yaptıkları a'mal-i hayriyelerine mükâfaten, şu merhamet-i İlahiyeye mazhar olduklarına dair işarat-ı hadîsiye vardır.”[1]

Elcevâb: Her bir hükm-ü İlâhî’de -ister me’mûrun bihi, ister menhiyyun anhu olsun- iki mes’ele vardır:

Birincisi: Bu hükmün, Ellah’ın emri veya Ellah’ın nehyi olduğuna iman etmek, bunu tasdîk etmektir. Bu hükme îmân etmemek, onu tasdîk etmemek ise, inkârdır, küfürdür. Küfrün cezası ise, ebedî Cehennem’dir. Kâfirin küfür ve inkârından dolayı müstehak olduğu bu azabta asla ülfet ve tahfîf olmaz.

İkincisi: O hükümle amel etmektir. Emr-i İlahiye imtisal, nehy-i İlâhîden ictinâb etmek mecbûriyyeti vardır. Kâfir, emr-i İlâhîyi terk ve nehy-i İlahîyi irtikâb ettiğinden Cehennem’de azaba müstehakk olur. Kâfirin amel etmemekten, yani emr-i İlâhîyi terk ve nehy-i İlahîyi irtikâb ettiğinden dolayı müstehak olduğu bu azab, mahsûrdur, yani sınırlıdır. Bu mahsûr olan azab bittikten sonra kâfirin amel etmemekten dolayı müstehakk olduğu azabında bir nev’ ülfet meydana gelir.

Bir de kâfirin dünyada iken yapmış olduğu hayır amelleri vardır. Kâfirin dünyada iken işlemiş olduğu hayırlı amellerine mükâfat olarak da amel etmediği, yani emr-i İlahiyi terk, nehy-i İlahiyi irtikâb ettiğinden dolayı müstehak olduğu Cehennem’deki mahsûr (sınırlı) olan azabında tahfîf olur. Bu azaba mahsûs bir tahfîf meydana gelir. Yoksa küfür ve inkârından dolayı müstehak olduğu azabta asla tahfîf olmaz.

Hülâsa: Kâfir, Cehennem’de iki cezaya müstehakk olur:

Biri: Küfrün, yani inkârın cezasıdır. Küfür ve inkârın cezası ise, ebedî Cehennem’dir. Bu cezada tahfîf olmaz.

Diğeri: Amel etmemenin, yani emr-i İlahiyi terk, nehy-i İlahiyi irtikâb etmenin cezasıdır. Amel etmemenin cezası ise, mahsûr, yani sınırlıdır. O ceza bittikten sonra kâfir, o amel etmemeye mahsûs cezada bir nev’ ülfet peyda eder.

Kâfirin dünyada iken işlemiş olduğu hayırlı amellerine mükâfat olarak da amel etmediği, yani emr-i İlahiyi terk, nehy-i İlahiyi irtikâb ettiğinden dolayı müstehak olduğu Cehennem’deki mahsûr (sınırlı) olan azabında bir nev’ tahfîf olur. Küfür ve inkârından dolayı müstehak olduğu ebedî azabta ise, asla tahfîf olmaz.

Öyleyse لَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ “Onlardan azab tahfîf olunmaz.”[2] âyet-i kerimesinin manası; “Onların küfür ve inkârlarından dolayı müstehakk oldukları azabta tahfifât meydana gelmez.” demektir. Yoksa amelden dolayı tahfîfât meydana gelmez, murâd değildir. Zira Ehâdîs-i Nebeviye’nin işâretiyle kâfirin dünyada iken işlemiş olduğu hayırlı amellerine mükâfat olarak, amel etmediği, yani emr-i İlahiyi terk, nehy-i İlahiyi irtikâb ettiğinden dolayı müstehak olduğu Cehennem’deki mahsûr (sınırlı) olan azabında bir nev’ tahfîfât olur. Küfür ve inkârından dolayı müstehakk olduğu azabta ise, asla tahfîf olmaz.

Kâfirlerin dünyada iken işlemiş oldukları hayırlı amellerine mükâfat olarak, emr-i İlahiyi terk, nehy-i İlahiyi irtikâb etmelerinden dolayı müstehak oldukları Cehennem’deki mahsûr (sınırlı) olan azablarında bir nev’ tahfîfât olacağına dâir gelecek hadîs-i şerifi misâl olarak zikrediyoruz:

عن ابى نوفل قال؛ قالت عائشة: يا رسول الله اين عبد الله بن جدعان؟ قال: فى النار فجزعت عائشة واشتد عليها فلما رأى رسول الله صلى الله عليه وسلم ذلك قال: يا عائشة!  ما يشتد عليك من هذا؟ قالت: بأبى انت وأمي يا رسول الله انه كان يطعم الطعام ويصل الرحم قال: انه يهون عليه بما قلت اخرجه الخرائطي فى كتاب مكارم الأخلاق

Ebu Nevfel’den rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir:

“Hazret-i  Âişe (ra) dedi ki:

- Ya Resûlellah! Abdullah Bin Ced’ân nerededir? Yeri, neresidir? Resûl-i Ekrem (sav) buyurdu ki:

- O, ateştedir; Cehennemliktir. Bunun üzerine Hazret-i  Âişe (ra),

- Vâh! Dedi. O’na üzüldü. Bu haber, Hazret-i  Âişe (ra)’ya,  gayet şiddetli ve ağır geldi. Vaktâ ki; Resûlullah (asm), Hazret-i  Âişe (ra)’nın bu üzüntüsünü görünce, buyurdu ki:

- Bu adamın durumu, neden bu kadar sana şiddetli geldi, seni üzdü? Onun hali ne idi?

Hazret-i Âişe (ra) vâlidemiz dedi ki:

- Anam-babam sana fedâ olsun ya Resûlellah! Zira bu adam, iyiliksever biriydi. İnsanlara yemek verir, aç olanları doyururdu. Sılâ-ı rahim yapar, akrabalarını görüp gözetirdi. Resûl-i Ekrem (sav) bunun üzerine buyurdu ki:

- O halde bu adam hakkında söylediğin dünyadaki bu iyilikleri sayesinde, Cehennem’deki azabı O’na  hafîfletilir, kolaylaştırılır.” [3]

Konuyla alakalı tafsîlâtlı bilgi için Semendel Yayınlarından Arabî İşârâtu’l-İ’câz ve Şerhi (3) adlı eserimize mürâcaat edebilirsiniz.

Ellah’a emânet olun.

 


[1] İşâratu’l-İ’caz, Mühürlenen Kalbler, s. 81.

[2] Bakara, 2:162.

[3] Harâitî, Mekârim-i Ahlâk.

 

Bu yazi 3575 defa gösterilmiştir.

Yorum yapabilirsiniz :

İsim
Eposta ( Sitede görünmeyecek )
Yorum
Doğrulama Kodu
Gönder

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış.

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.124 sn. deSen
↑ Yukarı