tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
Kim Ellah’ın huzuruna bir iyilikle gelirse, o kimse için işlediği iyiliğe mukabil, on kat sevab ve mükafat vardır. Kim de bir kötülükle gelirse, o kimse işlediği o kötülüğe mukabil sadece misliyle cezalandırılır. Onlar asla zulme uğramazlar.
(En’am, 6/160)
Hadîs-i Şeriflerden
Bir mü’minin mü’mine karşı durumu parçaları birbirine sımsıkı kenetlenmiş binanın taş ve tuğlaları gibidir.
(Buhari, Salat 88, Müslim, Birr 65)
Dualardan
Cenab-ı Hak, sizi bu hizmet-i nuriyede daima muvaffak eylesin, âmîn. Ve sizden ebeden razı olsun, âmîn.
(Kastamonu Lahikası)
Vecîze
Ey devamı isteyen nefis! Daimî olan bir Zât'ın zikrine devam eyle ki, devam bulasın.
Mesnevî-i Nuriye

Dinde Yeni Çığır Açmayın!

27.02.2020

1988

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ اَبَدًا دَائِمًا

Azîz, Sıddık Kardeşlerim ve Bilhassa Muhterem Üstadımız’a ve Hacı Hulûsî Bey’e Hizmet Eden Âhiret Kardeşlerim!

Evvelâ: Sizler, bu iki ferd-i ferîdlere hizmet ettiğinizden dolayı, bu asırda kıymetiniz, kâinât ve mâfîhâ kadardır. Binâenaleyh bizim gibilere, ya’nî diğer mü’min kardeşlerinize şefkatli davranmanız lâzımdır ve Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân nâmına Sünnet-i Nebevîyeyi muhâfaza etmekte, âdetâ eski zamânın sünneti muhâfaza eden hükümdarları gibi, sizin de ma’nen muvazzaf olduğunuzun kanâatindeyiz.

Buna binâen, bu iki zâtın ölüm gününe tahsîs edilen mevlidin bid’a-yı kabîha olduğunu dünyâ ehline değil; sizin gibi müşfik âhiret kardeşlerimize yazıyoruz. Dış tahrîkler, Ellâh’ın      havl u kuvvetiyle sizleri te’sîr altına almaz ve almaması, lâzım ve elzemdir.

Sâniyen: Ma’lûm-i alîlerinizdir ki; Üstâdımız, 26. Sözün Zeyli’nde şöyle buyurmaktadır:

“Şu kısa tarîkın evrâdı: İttibâ-ı sünnettir, ferâizi işlemek, kebâiri terketmektir. Ve bilhâssa namazı ta’dil-i erkân ile kılmak, namazın arkasındaki tesbîhâtı yapmaktır”[1]

Diğer tarafta Üstâdımız (ra), Barla Lâhikası’nda yedi kebâiri şöyle saymaktadır:

“Hem mektubunuzda "yedi kebair"i soruyorsunuz. Kebair çoktur, fakat ekber-ül kebair ve mubikat-ı seb'a tabir edilen günahlar yedidir: "Katl, zina, şarab, ukuk-u vâlideyn (yani kat'-ı sıla-yı rahm), kumar, yalancı şehadetlik, dine zarar verecek bid'alara tarafdar olmak"tır.” [2]

İşte mâdem ki; Risâle-i Nûr’un mesleği, bid’alara tarafdar olmamaktır. Hâlbuki böyle bid’a-yı kabîhayı işlemek, kebâir olmazsa dâhî, böyle bid’alara bile bile revâc verip ona tarafdâr olmak ise; kebâirdir, dalâlettir. Öyle ise böyle bir bid’ayı değil ihyâ etmek, devâmlı canlandırmak; belki bunu kaldırmak, söndürmek, sizin gibi hayâtını dine vakfedenlerin vazîfesidir.

Peygamber Efendimiz (sav) buyurmuştur ki;

مَنْ سَنَّ فِي الْاِسْلَامِ سُنَّةً حَسَنَةً فَلَهُ أَجْرُهَا وأَجْرُ منْ عَمِلَ بِهَا مِنْ بَعْدِهِ مِنْ غَيْرِ أَنْ يَنْقُصَ مِنْ أُجُورهِمْ شَيْءٌ . ومَنْ سَنَّ فِي الْاِسْلَامِ سُنَّةً سَيَّئَةً كَانَ عَلَيْهِ وِزْرُهَا وَوِزْرُ مَنْ عَمِلَ بِهَا مِنْ بَعْدِهِ مِنْ غَيْرِ أَنْ يَنْقُصَ مِنْ أَوْزَارِهِمْ شَيْءٌ.

 “Her kim İslâm’da güzel bir çığır açarsa, onunla amel edenlerin sevâbı kadar kendisine sevâb verilir ve onların sevâbından da hiçbir şey eksilmez. Her kim de insanlar arasında kötü bir çığır açarsa, onunla amel edenlerin günâhı kadar kendisine günâh yazılır ve onların günâhından hiçbir şey eksilmez.”[3]

Sâlisen: Eğer bu mevlidler, ziyâfetler, böyle her sene devâm ettirilirse, cemâatimiz de meydana gelen tefrîkalardan dolayı, herkes tasvîb ettiği şahsiyyetlerin ölüm gününü bu şekilde kutlayacak ve böylece Âlem-i İslâm arasında büyük bir bid’anın revâcına ve devâmına sebebiyyet vereceği gibi; tefrîkalara da yol açacaktır.

Bundan böyle, sizin gibi himmetleri yüksek olan zâtlara, “Mevlidleri terk ediniz, toplanmayınız.” demiyoruz. Ancak bu iki zâtın (Üstâd Hazretleri ve Hacı Hulûsî Bey) ölüm günlerine veya kırkına rast getirilmemesi ve hem de Milâdiye göre o günlere tahsîs edilmemesi ve Rebiü’l-Evvel ayının on ikinci gününün gecesine denk getirilmesi, Şerîat-ı Garrâ-i Muhammediye (asm) nâmına Kur’ân’ın hâdimleri olan siz zevât-ı âliyelerden hâsseten ricâ olunur.

Turâbu akdâm-i Tullâbi’n-Nûr

Bir Abd-i Âciz

 


[1] Sözler, 26. Söz Zeyl, s. 502.

[2] Barla Lahikası, s. 360.

[3] Müslim, Zekât, 69; Nesâî, Zekât, 64.

 

 

Kaynak: SonTV

 

Bu yazi 3922 defa gösterilmiştir.

Yorum yapabilirsiniz :

İsim
Eposta ( Sitede görünmeyecek )
Yorum
Doğrulama Kodu
Gönder

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış.

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.207 sn. deSen
↑ Yukarı