Tahşiye kumpası mağdurlarından Molla Muhammed Doğan’ın (Mehmet Doğan) yeni kitabı çıktı. Reddül’l Evhâm-6 isimli bu kitap, Nur camiasında büyük yankı oluşturdu. Müellif Molla Muhammed Doğan, FETÖ terör örgütüne karşı verdiği fikri mücadeleden dolayı, FETÖ terör örgütünün kumpasına maruz kalmış ve 17 ay hapis yatmıştı. Molla Muhammed Doğan yeni kitabı olan Reddül’l Evhâm-6 isimli eserin detaylarıyla ilgili yeni bir açıklama geldi.
Vâris ve Vekîl isimleri, esmâ-i hüsnâ-i İlâhiyedendirler. Bu iki isim, mana-yıhakîkîsiyle yalnız Allahu Teâlâ hakkında kullanılır. İnsanlar hakkında ise; Allah ve Rahman isimleri hâric, diğer isimler mecâzî manada kullanılabildiği gibi; Vâris ve Vekîl isimleri de insanlar hakkında mecâzî manada kullanılabilir. Ancak esma-i İlahiyeden hiçbiri “mutlak” kaydıyla insanlar hakkında kullanılamaz. Mesela; Kadir-i Mutlak ve Alîm-i Mutlak isimleri, Allah’a has olduğu gibi; Vâris-i Mutlak, Vekîl-i Mutlak isimleri de sadece Allahu Teâlâ’ya hastır. Kadir-i Mutlak ve Alîm-i Mutlak isimlerini insanlar hakkında kullanmak câiz olmadığı gibi; Mutlak Vekîl ve Mutlak Vâris isimlerini insanlar hakkında kullanmak, fıkhen haramdır, şer’an câiz değildir. İ’tikâden de şirki işmâm eder. Bu kelimede şâibe-i küfür mevcuttur. Bu sebeple insanlar hakkında bu tabirleri bilmeyerek kullananlar varsa, ehl-i ilim olarak onları ikaz ve irşad etmek vazifemizdir.Ancak bazı fıkıh kitaplarının vekâlet bölümlerinde kullanılan “vekîl-i mutlak” tabiri, mukayyed vekîlenisbetle mutlak olan vekil için kullanılmış, hakîkî mutlaklık manasında kullanılmamıştır.
ESMA-İ HÜSNA ŞERHİ
Allahu Teâla’ya âid olan bir ismi, âciz, zaîf, fakîr, muhtaç, câhil, fânî, zevâl ve firâka, mevt ve fenâya mahkûm olan insanlara vermek, elbette i’tikâden gayet vahim ve tehlikelidir. Böyle bir ismi kendimize veya başkalarına nispet etmekten şiddetle ictinâb etmenizi, siz mü’min kardeşlerimizden hâssetenricâ ediyoruz.
İmam Gazali’ye âid el-Maksadu’l-Esnâ Şerhu Esmai’l-Hüsna (Esma-i Hüsna Şerhi) adlı eserde el-Vâris ve el-Vekil isimleri hakkında şöyle denilmiştir:
el-Vâris: Bu, mal sahibi öldükten sonra mal kendine kalan mânasına gelir. İşte asıl vâris, Ellah’tır. Mahlûkat yok olduktan sonra, her zaman olduğu gibi yine Hayy olacak ve Bakî kalacak O’dur. Çünkü her şeyin dönüşü O’nadır. O zaman: “Bugün mülk kimindir?” diyecek olan da O; “Bir ve Kahhar olan Allah’ındır!” diye cevâb verecek olan da O’dur.
HAVÂLE ve TEVLİYEYE MUHTAÇ
El-Vekîl: O, işler, kendine havâle edilendir. Lâkin işler kendine havale edilen, iki kısımdır:
1. Bazı işler kendine havâle edilen ki; bu tam değil, noksandır.
2. Her şey kendine havâle edilen. Bu da ancak Ellah için bahis konusu olabilir.
Kendisine işler havâle edilen, ya bizatihi değil de tevkîl ve havâlesûretiyle havaleye müstahaktır ki; bu nâkısdır. Çünkü O, havâle ve tevliyeye muhtaçtır.
Ya da bizâtihi buna müstahaktır. Bütün işler ve kalpler, O’na çevrilmiştir. Lâkin bunlar, başkası tarafından tevliye ve tafvîztarîkî ile değildir. Bilâkis buna bizatihi müstahak olmuştur. İşte bu, Vekîl-i Mutlak’ın ta kendisidir.
Sonra Vekîl, kendisine havale edilenleri tam manasıyla yerine getiren ve hepsini değil de bazısını yerine getiren olmak üzere ikiye ayrılır. İşte Vekîl-i Mutlak o varlıktır ki; kendisine havâle edilenlerin hepsini noksansız olarak yapar ve tamamlar. İşte bu da yalnız ve yalnız Allah’dır! Kul, ister O’nu vekîl tayin etsin, ister etmesin Allah mutlak vekildir.”
Madem Mutlak Vâris, Mutlak Vekîl isimleri, hakîkî manada sadece AllahuTeâla’ya hastır ve O’nun hakkında kullanılır. Elbette Bediüzzaman gibi muhakkik bir âlimin, mektupların da ve vasiyetnâmelerinde bir veya birkaç şahıs hakkında Mutlak Vekîl ve Mutlak Vâris tabirlerini kullanması, aklen ve şer’an muhaldir.
Evet, farz-ı muhal olarak şayet “Mutlak Vâris” ve “Mutlak Vekîl” tabirleri, insanlar hakkında kullanılsa, ancak bir tek şahıs hakkında kullanılabilir. Birden fazla şahıs hakkında bu tabirleri kullanmak, İlahî hukuk açısından mümkün olamayacağı gibi beşerî hukuk açısından da mümkün değildir. Zira “mutlak” kelimesi, kayıtsız, şartsız demektir. Birden fazla vekil veya vâris olduğunda bu kadar eşhasa “mutlak” vasfı nisbet edilemez. Zira bu kadar sayı, takyîd ve tecezziyi ifade eder. Üstad Bedîüzzaman (ra) Hazretleri’nin vârislikle alakalı mektuplarında dört, beş, altı, on iki, on beş, on yedi, on sekiz, yirmi beş gibi müteaddid eşhastan bahsedilmektedir. Bedîüzzaman Hazretleri’nin birden fazla mutlak vekîli ve mutlak vârisi kabul edilirse, bu durumda mutlaklık söz konusu olamaz, bu vekil ve varisler, birbirlerini takyîd etmiş, kayıt altına almış olurlar. Bu ise muhâldir.
ÂBÂ VE ECDÂDI MÜSLÜMANSA TEKFİRİNE GİDİLMEZ
Yanlış anlaşılmasın! Haşa biz bu cümlelerimizle birilerinin şirk ve küfrüne hükmetmiyoruz. Zira ehl-i kıblenin tekfîrine gitmek, şer’an câiz değildir, haramdır. Burası dar-ı İslam’dır. Âbâ ve ecdâdı Müslüman olanların tekfirine gidilmez. Belki bizler, Üstad Bedîüzzaman Hazretleri’nin verâsetle alakalı mektuplarını şerh, izah ve tahlîl ederken, hata edilen itikâdî bir mes’eleyi beyan ediyoruz, halkın itikadını düzeltmeye çalışıyoruz. Elbette hata ve yanlışta, bâhusus bâtıl bir fikirde ısrâr edilmez, edilmemeli! Böyle bir yanlıştan dönülmesini kardeşlerimizden taleb ve ricâ ediyoruz.
Hâdimu’l-Kur’an Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî
Kaynak: Diriliş Postası
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |