#HaftanınHutbesi
لَا يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُونَ الْكَافِر۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ فَلَيْسَ مِنَ اللّٰهِ ف۪ي شَيْءٍ
اِلَّٓا اَنْ تَتَّقُوا مِنْهُمْ تُقٰيةًۜ وَيُحَذِّرُكُمُ اللّٰهُ نَفْسَهُۜ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ
Aziz Kardeşlerim!
Cenab-ı Hak, hutbemin başında okuduğum âyet-i kerimede meâlen şöyle buyurmaktadır:
“Mü’minler, mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler! Kim bunu yaparsa; artık o kimse, Ellah’ın dostluğundan bir şey üzere değildir. (Tamâmen Ellah’la olan irtibâtını ve muhabbetini kesmiş, kâfirlerle berâber olmuştur.) Ancak kâfirlerden gelebilecek bir tehlikeden sakınmanız müstesnâ. Ellahu Teâlâ, kâfirlerle dost olmak husûsunda sizi kendi zâtıyla korkutur, düşmanınız olan kâfirlere dostluktan sizi men’ eder. Nihâyet hepinizin dönüşü O’nadır.”[1]
Evet, bu ayet-i kerime ifade ediyor ki; mü’minler, kardeşleri olan mü’minleri terkederek düşmanları olan kâfirleri dost ittihâz etmesinler, ehl-i îmânın esrârını onlara vermesinler. Eğer bir kimse, onlara muhabbet ve dostluğa devâm ederse, Ellah’ın dostluğunu kaybeder. Zîrâ dostluğun şe’ni; dostun dostunu dost, düşmanını düşman ittihâz etmektir. Ellah, kâfirleri dost ittihâz etmek husûsunda sizi şiddetle korkutur ki; kâfirlere dost olup da gazâb-ı İlâhîye mazhar olmayasınız. Zîrâ varacak yeriniz, huzûr-i İlâhî’dir. Binâenaleyh dostluğunuzu Ellahu Teâlâ’nın dostlarına hasretmeniz lâzımdır ki; bu vesîleyle Ellah’ın rızâsına nâil olasınız.
Kâfirlere dost olmak, fenâlığın ve şenâetin en nihâyeti olduğuna ve bunun üzerine terettüb edecek azâbın şiddetine, Ellahu Teâlâ Hazretleri bizzât kendi nefsiyle korkutmak sûretiyle işâret etmiştir.
Üstâd Bedîüzzaman Said Nursî (ra) Hazretleri bu konuda şöyle buyurmaktadır:
“Ey bu vatan gençleri! Firenkleri taklîde çalışmayınız! Âyâ, Avrupa'nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adâvetten sonra, hangi akıl ile onların sefâhet ve bâtıl efkârlarına ittibâ edip emniyet ediyorsunuz? Yok! Yok! Sefîhâne taklîd edenler, ittibâ değil, belki şuûrsuz olarak onların safına iltihâk edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi i’dâm ediyorsunuz. Âgâh olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittibâ ettikçe, hamiyet da’vâsında yalancılık ediyorsunuz! Çünkü şu sûrette ittibâınız, milliyetinize karşı bir istihfaftır ve millete bir istihzâdır!”[2]
“İ'lem Eyyühe’l-Azîz! Kâfirlerin, Müslümanlara ve ehl-i Kur’ân’a düşman olmaları küfrün iktizâsındandır. Çünkü küfür îmâna zıddır. Maahâzâ Kur’ân, kâfirleri ve âbâ ve ecdâdlarını i’dâm-ı ebedî ile mahkûm etmiştir. Binâenaleyh Müslümanlar ile ülfet ve muhabbetleri mümkün olmayan kâfirlere muhabbet boşa gidiyor. Onların muhabbetiyle karşılaşılamaz. Onlardan meded beklenilemez. Ancak حَسْبُنَا اللّٰه ُ وَنِعْمَ الْوَك۪يلُ diye Cenâb-ı Hakk'a ilticâ etmek lâzımdır.”[3]
Bedîüzzaman Hazretleri; bütün müfessirîn-i izâm ve ulemâ-i İslâm gibi; “Kur’an, kâfirlerin âba ve ecdadlarını i’dâm-ı ebedî ile mahkûm etmiştir.” diyerek, Yahudilerin, Hıristiyanların ve bütün müşriklerin, münkirlerin, münâfıkların ebedî Cehennemlik olduğunu beyân buyurmuştur.[4]
[1] Âl-i İmrân, 3:28.
[2] Lem’alar, 17. Lem’a, 5. Nota, s. 120.
[3] Mesnevi-i Nûriye, Hubab, s. 89.
[4] Semendel Yayınlarından Rumûzu’l-Kur’an 1 adlı eserden alınmıştır.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |