tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
Yemin olsun ki; içlerinden, kendilerine Ellah'ın âyetlerini okuyan, onları batıl inançlardan ve kötülüklerden temizleyen ve onlara kitap ve hikmeti (Kur’an ve sünneti) öğreten bir Peygamber göndermekle Ellahu Teâlâ mü'minlere lütufta bulunmuştur. Hâlbuki onlar, bundan evvel apaçık bir dalâlet içinde idiler.
(Al-i İmran, 3/164)
Hadîs-i Şeriflerden
İşçiye ücretini, (alnının) teri kurumadan veriniz.
(Buhârî, Edeb 31, 85; Müslim, Îmân 74, 75)
Dualardan
Ya İlâhî! Ehl-i îmânın bütün hastalarına âcil şifâlar, dertlerine devâlar, yolcularına selâmetler, burçlularına borç elemînden kurtulmalar, ticâretle iştigàl edenlerine doğruluk ve emînlik tevfîk eyle.
(Hacı Hulusi Bey)
Vecîze
Biz gidiyoruz, aldanmakta faide yok. Gözümüzü kapamakla bizi burada durdurmazlar, sevkiyat var.
Lem'alar

ONLAR, GERÇEK KÂFİRLERDİR

17.01.2020

#HaftanınHutbesi

 

اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ حَقًّاۚ وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ عَذَابًا مُه۪ينًا

Aziz Kardeşlerim!

Bugünkü hutbemizde Nisa Sûresi’nin 150 ve 151. âyet-i kerÎmelerinin kısa bir mealini vermeye çalışacağız. Yüce Rabbimiz, bu âyet-i kerîmelerde şöyle ferman buyurur:

اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْفُرُونَ بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪  “Muhakkak o kimseler (Yahûdî ve Hıristiyanlar) ki Ellah’ı ve O’nun resûllerinin tümünü inkâr ederler.” Yahûdî ve Hıristiyanlar, sarahaten Ellah’ı ve O’nun bütün resûllerini inkâr etmeseler, dilleriyle Ellah ve resûllerini reddettiklerini söylemeseler bile; mezhebleri onlar için böyle bir küfrü iktizâ eder. Çünkü onlar, Hazret-i Muhammed (asm) ve diğer bazı peygamberleri inkâr etmekle, bütün peygamberleri inkâr etmiş sayılırlar ve peygamberleri inkâr etmekle de Ellah’ı inkâr etmiş sayılırlar. Zira sıfat-ı kudsiye ve bin bir ism-i İlahi, risalet müessesesini, bahusus Risalet-i Muhammediyeyi iktiza eder.

وَيُر۪يدُونَ اَنْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ اللّٰهِ وَرُسُلِه۪  “Onlar, Ellah ve resûlleri arasını tefrîk etmek isterler.” Yâni onlar, Hazret-i Muhammed (asm) ve diğer ba’zı peygamberlerin risâletini inkâr etmekle peygamberlerin arasını tefrîk etmek isterler. Îmân cihetinde peygamberlerin arasını tefrîk etmek ise, Ellah ile bütün peygamberlerin arasını tefrîk etmek sayılır. Ellah ile peygamberlerinin arasını tefrîk etmenin ma’nâsı ise; “Peygamberlere îmân etmeksizin Ellah’a îmân etmenin mümkün olacağı” gibi bâtıl bir düşüncedir. Bu ise küfürdür. Zîrâ, ulûhiyyet, risâletsiz olamaz.

 وَيَقُولُونَ نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍ  “Ve onlar derler ki: ‘Biz ba’zı peygamberlere inanırız, ba’zılarını ise inkâr ederiz.’ ” İşte, Ellah’ın ve bütün peygamberlerin düşmanı olan Yahûdî ve Hıristiyanlar böyle inanıyorlar. Yâni, Yahûdîler, Tevrât ve Mûsâ (as)’a îmân edip, İncîl ve Îsâ (as) ile Kur’ân ve Hazret-i Muhammed (asm)’ı inkâr ediyorlar. Hıristiyanlara gelince, onlar da İncîl ve Hazret-i Îsâ (as)’a îmân edip Kur’ân’ı ve Hazret-i Muhammed (asm)’ı inkâr ediyorlar.

Yahûdî ve Hıristiyanlar, bütün peygamberlerin dîni olan İslâm Dînini terk ettiler; onun yerine Yahûdîlik ve Hıristiyanlık nâmları altında yeni birer dîn ihdâs ettiler. Bütün peygamberler ümmetlerine “Hâtemü’l-Enbiyâ” olan Hazret-i Muhammed (asm)’ın risâletini haber verdikleri hâlde; Yahûdî ve Hıristiyanlar, Risâlet-i Muhammediyye (asm)’ı inkâr etmekle, hakíkat-i hâlde bütün peygamberleri ve Ellah’ı inkâr etmişlerdir.

وَيُر۪يدُونَ اَنْ يَتَّخِذُوا بَيْنَ ذٰلِكَ سَب۪يلًا “Onlar îmân ile küfür, hak ile bâtıl  arasında bir yol bulmak istiyorlar.” Yâni, onlar, Tevrât ve İncîl’in aslını tahrîf ederek Yahûdîlik ve Hıristiyanlık nâmları altında yeni birer dîn ihdâs edip; bu dînleri, hak dîn olan İslâmiyyet’in  yerine ikáme etmeleri ve bir kısım peygamberlerin risaletini kabul, bir kısım peygamberlerin risaletini ise inkâr etmeleri sebebiyle, îmân ile küfür ortasında bir yol bulmak istiyorlar. Halbuki, îmân ile küfür, hak ile bâtıl ortasında bir yol bulunamaz. Çünkü hak birdir, müteaddit olamaz.

اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ حَقًّا  “İşte bunlar gerçekten kâfirlerdir.” Yâni, mezkûr vasıflarla muttasıf olan ve îmâna muhâlif böyle bir i’tikáda sâhib olan Yahûdî ve Hıristiyanlar, ehl-i îmân olduklarını da’vâ etseler ve ba’zı insânlar onları ehl-i îmân kabûl etseler de; onlar,  Kur’ân nazarında hakikaten kâfirdirler ve küfürleri sâbit ve muhakkaktır. Zîrâ, îmân ile küfür, hak ile bâtıl arasında bir yol yoktur.

وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ عَذَابًا مُه۪ينًا “Biz de böyle kâfirler için rezîl ve rüsvay edici bir azâb hazırlamışızdır.”  Yâni, Biz, başta Yahûdî ve Hıristiyanlar olmak üzere bütün kâfirler için ihânet edici, onları kemâl-i zilletle azâblandırıcı bir azâb hazırladık. Vakti gelince bu vaad olunan azâba ebediyyen ma’rûz kalacaklardır. Bu ebedî azâb, onların îmândan mahrûmiyyetlerinin bir cezâsıdır.[1]

 


[1] Semendel Yayınları’nden Haşir Risalesi ve Şerhi adlı eserden alınmıştır.

 

Bu yazi 2378 defa gösterilmiştir.

Yorum yapabilirsiniz :

İsim
Eposta ( Sitede görünmeyecek )
Yorum
Doğrulama Kodu
Gönder

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış.

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2025 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.235 sn. deSen
↑ Yukarı