#HaftanınHutbesi
قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْاَرْضِ عَدَدَ سِن۪ينَ قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَسْـَٔلِ الْعَٓادّ۪ينَ
قَالَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلًا لَوْ اَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
Aziz Kardeşlerim!
Dünya, temelsiz bir misafirhânedir. Zira dünya, hakiki vücudu olmayan, ancak itibari bir vücudu bulunan zaman mefhumu üzerine kurulmuştur. Hem semavat ve Arz’da bulunan bütün mevcudat muallaktadır. Bu nedenle dünya, sabit değildir. Cennet ise, orada zaman olmadığı için temellidir, yeri de sâbittir. Kur’an-ı Hakim, dünyanın bu temelsiz, fani yüzünü nazara verip insanların nazarlarını baki olan ahiret âlemine çevirmektedir.
Cenab-ı Hak, bu âlemi bir han gibi yaratmış; bütün mevcudatı, bu handa misafir etmektedir. Burada muvakkaten konaklayan mevcudat, tekrar uzun seferlerine izn-i Rabbânî ile devam etmektedirler.
Evet, şu dünya, gelip geçen mevcudatın bir gece konup göçmeleri için yapılmış bir handır. Bütün mevcudat bahusus insan ise, bir seyyahtır. Seyahat ise; âlem-i ervahtan, rahm-i mâderden, sabavetten, ihtiyarlıktan, dünyadan, kabirden, berzahtan, haşirden, sırattan geçer, Cennet ve Cehennem’de son bulur bir sefer-i imtihandır.
İşte Halik-ı âlem, bütün mevcudatı böyle bir seyr u sefere tabi tutmuştur. Mevcudat, dünya hanında kısa bir süre imtihan ve tecrübeye tabi tutulduktan sonra vatan-i aslileri olan Cennet’e davet edilmektedir.
Kimileri, Cenab-ı Hakk'ın bu davetini kabul edip mûcibince hareket ederek hüsn-ü hatimeye mazhar olup fazl-ı İlahi ile Cennet’e girer. Kimileri de bu İlahi daveti reddetmek veya mûcibince amel etmemek suretiyle su-i akibete dûçar olup Cehennem’e girmeye kesb-i istihkak ederler. Gelecek ayet-i kerime, bu hakikati şöyle ifade etmektedir:
“Rablerinin davetine iman ve ubudiyetle icabet edenler için hüsn-ü akibet, dünya ve ahiret saadeti vardır. Ellah’ın davetine icabet etmeyen, küfür ve isyanda ısrar edenler ise, Arz’da bulunan şeylerin hepsine bir o kadarı ile beraber sahip olsalar, azaptan kurtulmak için hepsini verirlerdi. İşte hesabın en kötüsü, bunlar içindir. Varacakları yer de Cehennem’dir. O ne kötü bir yataktır.”[1]
Âlem-i ervahtan dar-ı bekaya doğru sefere çıkanlar, yolculukları esnasında dünya denilen bu hana uğrarlar. Bir gece burada kalıp, sonra göçüp giderler. Bir insan, bu dünyada ne kadar yaşarsa yaşasın, neticede ahiret hayatına nisbeten bir gün veya daha az bir süre yaşamış sayılır. Hakikatte bu dünyanın ömrü, bir ân-ı seyyaledir. Zahire göre ise yirmi dört saattir. Nitekim Cenab-ı Hak, bu hakikati Kelâm’ında şöyle beyan buyurmaktadır:
“Ellahu Teala kıyamet gününde: ‘Dünyada kaç yıl kaldınız?’ diye sorar. Onlar derler ki: ‘Bir gün veya bir günden daha az kaldık. İşte sayanlara sor!’ Ellahu Teala buyurur ki: ‘Sadece az bir süre kaldınız. Keşke siz, bunu bilmiş olsaydınız!’[2]
Demek dünya bir han, bir misafirhanedir. Bütün mevcudat, Mihmandar-ı Kerim olan Cenab-ı Hakk’ın misafirleridir. Asıl vatanları, Cennet’tir. O Zat-ı Zülcelâl, misafirlerini oraya davet ediyor. Cehennem ise, tebei olarak asileri cezalandırmak için yaratılmıştır.[3]
[1] Rad, 13:18.
[2] Mu’minun, 23:112-114.
[3] Semendel Yayınlarından “Haşir Risâlesi ve Şerhi” adlı eserden alınmıştır.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |