#HaftanınHutbesi
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافُ اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْ
Azîz Kardeşlerim!
Cenâb-ı Hák, okuduğum âyet-i kerimede şöyle fermân buyuruyor:
“Gökleri ve yeri yaratması, lisânlarınızın ve renklerinizin ayrı ayrı olması, O’nun varlığına, birliğine, azâmet ve kudretine, âhireti getireceğine delâlet eden alâmetlerindendir.”[1]
Ellahu Teálâ, bu âyet-i kerîmede, evvela semâvât ve Arz’ın hilkatinden bahseder. Sonra âyetin sonunu, lisânların ve sîmâların ihtilâfına bağlar. Bununla ma’nen der ki; “Yeri ve göğü, kim îcâd etmiş ve idâre ediyorsa; ayrı ayrı olan dilleri ve sîmâları da o vermiştir. Kim dilleri ve sîmâları vermişse; yeri ve göğü de o yaratmıştır. Çünkü bunlar, onlardan doğmuş, gelmiştir.”
Evet, Küre-i Arz’ı, semâvâtı ve sâir küreleri çevirmeyen; onları, dâire-i tasarruf ve idâresine almayan bir kuvvet ve kudret, elbette bir tek insanın dilini tahrîk edemez; onu, konuşturamaz; onun sîmâsına renk veremez.
Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyân, bu âyetiyle Semavat ve Arz’ın yaratılışından tâ dillerin ve renklerin ihtilâfına kadar uzun bir silsileyi nazara veriyor. O silsile ile tevhîdi isbât edip şirki tardediyor. Mesela; Semâvâtı kim yaratmışsa, Güneş’i de O yaratmıştır. Zira Güneş, Semâvâtın içindedir. Muhîti yaratan kim ise, muhâtı yaratan da O’dur. Güneş’i kim yaratmışsa, Güneş’e bağlı olan seyyârâtı da O yaratmıştır. Seyyârâtı kim yaratmışsa, Küre-i Arz’ı da O yaratmıştır. Küre-i Arz’ı kim yaratmışsa, onun peyki olan Kamer’i de O yaratmıştır. Küre-i Arz’ı kim yaratmışsa dört unsûru da O yaratmıştır. Dört unsûru kim yaratmışsa, meâdini de O yaratmıştır. Meâdini kim yaratmışsa, nebâtâtı da O yaratmıştır. Nebâtâtı kim yaratmışsa, hayvânâtı da O yaratmıştır. Hayvânâtı kim yaratmışsa, insanları da O yaratmıştır. İnsanları kim yaratmışsa, insanların bütün lugatlarını, seslerini ve şîvelerini de O yaratmıştır. İnsana bu vech-i mahsûsu veren de O'dur.
Şimdi bu silsileyi aşağıdan yukarıya doğru götürelim. Bir zerreyi insanın vücudunda kim tahrik etmişse, molekülü de O yaratmıştır. Zira zerre, molekülün içinde çalışır. Molekülü kim yaratmışsa, hücreyi de O yaratmıştır. Çünkü o molekül hücrede çalışır. Hücreyi kim yaratmışsa, kanı da O yaratmıştır. Kanı kim yaratmışsa, o kan içerisindeki küreyvât-ı hamra ve beyzayı, yani alyuvarlar ve akyuvarları da O yaratmıştır. Küreyvâtı kim yaratmışsa, aza-yı insaniyeyi, bahusus insanın simasını da O yaratmıştır. A’za-yı insaniyeyi kim yaratmışsa, vücûd-u insanı da O yaratmıştır. Vücûd-u insanı kim yaratmışsa, bütün insanları da O yaratmıştır. Bütün insanları kim yaratmışsa, bütün hayvanları da O yaratmıştır. Hayvânâtı kim yaratmışsa, nebâtâtı da O yaratmıştır. Nebâtâtı kim yaratmışsa, meâdini de O yaratmıştır. Meâdini kim yaratmışsa, unsûrları da O yaratmıştır. Unsûrları kim yaratmışsa, Küre-i Arz’ı da O yaratmıştır. Çünkü unsurlar, orada çalışıyor. Küre-i Arz’ı kim yaratmışsa, Güneş Sistemi’ni de O yaratmıştır. Güneş Sistemi’ni kim yaratmışsa Semâvâtı da O yaratmıştır.
Demek âlemde yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya doğru, yani semâvâttan zerreye, zerreden semâvâta doğru silsile yoluyla tevhîdin hadsiz delîlleri vardır. Hangi taraftan gidilirse gidilsin, ister yukarıdan aşağıya, ister aşağıdan yukarıya gidilsin, fark etmez. Hepsi tevhîdin delîlleridir ve Kur’an, bu delîlleri ders veren mukaddes bir kitabtır.[2]
[1] Rûm, 30:22.
[2] Semendel Yayınlarından “22. Söz ve Şerhi” adlı eserden alınmıştır.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |