tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
İşte Rabbin, zulümkar memleket ahalisini yakaladığında böyle yakalar. Doğrusu O’nun yakalaması pek elem vericidir, çok şiddetlidir.
(Hud, 11/102)
Hadîs-i Şeriflerden
Günlerin en faziletlisi Cuma günüdür. Bu sebeple o gün bana çok salat ve selam getiriniz. Zira sizin salat ve selamınız bana takdim edilir.
(Ebu Davud, Salat 201)
Dualardan
Cenab-ı Hak, sizleri ve sizin gibileri Kur'an hizmetinde sabit-kadem ve fedakâr ve kemal-i sadakatta daim ve muvaffak eylesin, âmîn.
(Barla Lahikası)
Vecîze
Her gün yirmi dört saat sermaye-i hayatı Hâlıkımız bize ihsan ediyor. Tâ ki, iki hayatımıza lâzım şeyler o sermaye ile alınsın.
Şuâlar

KALBLERİN VE DİLLERİN İTTİHADI

11.08.2019

#BayramHutbesi

 

وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَر۪يكٌ فِي الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ وَلِيٌّ مِنَ الذُّلِّ وَكَبِّرْهُ تَكْب۪يرًا

Azîz Kardeşlerim!

Nev'-i beşerde nübüvvet, beşerdeki hayır ve kemalâtın fezlekesi ve esasıdır. Din-i Hak, saadetin fihristesidir. İman, bir hüsn-ü münezzeh ve mücerreddir. Madem şu âlemde parlak bir hüsün, geniş ve yüksek bir feyiz, zahir bir hak, faik bir kemal görünüyor. Bilbedahe hak ve hakikat, nübüvvet içindedir ve Nebiler elindedir. Dalalet, şerr ve hasaret; onun muhalifindedir.

Mehasin-i ubudiyetin binlerinden yalnız buna bak ki: Nebi Aleyhisselâm, ubudiyet cihetiyle muvahhidînin kalblerini îd ve cuma ve cemaat namazlarında ittihad ettiriyor ve dillerini bir kelimede cem' ediyor. Öyle bir surette ki: Şu insan, Mabud-u Ezelî'nin azamet-i hitabına, hadsiz kalblerden ve dillerden çıkan sesler, dualar, zikirler ile mukabele ediyor. O sesler, dualar, zikirler birbirine tesanüd ederek ve birbirine yardım edip ittifak ederek öyle geniş bir surette Mabud-u Ezelî'nin uluhiyetine karşı bir ubudiyet gösteriyor ki; güya Küre-i Arz kendisi o zikri söylüyor, o duayı ediyor ve aktarıyla namaz kılıyor ve etrafıyla semavatın fevkinde izzet ve azametle nâzil olan اَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ emrini, Küre-i Arz imtisal ediyor. Bu sırr-ı ittihad ile, kâinat içinde bir zerre gibi zaîf, küçük bir mahluk olan şu insan, ubudiyetin azameti cihetiyle Hâlık-ı Arz ve Semavat'ın mahbub bir abdi ve Arz'ın halifesi, sultanı ve hayvanatın reisi ve hilkat-ı kâinatın neticesi ve gayesi oluyor.

Evet eğer namazların arkasında, hususan bayram namazlarında bir anda Ellahü Ekber diyen yüzer milyon insanların sesleri, âlem-i gaybda ittihad ettikleri gibi, âlem-i şehadette dahi birbiriyle ittihad edip içtima etse; Küre-i Arz tamamıyla büyük bir insan olup, azametine nisbeten büyük bir sadâ ile söylediği Ellahü Ekber'e müsavi geldiğinden, o muvahhidînin ittihadı ile bir anda Ellahü Ekber demeleri, Küre-i Arz'ın büyük bir Ellahü Ekber'i hükmüne geçiyor.

Âdeta bayram namazlarında âlem-i İslâmın zikr ü tesbihiyle zemin zelzele-i kübraya mazhar olup, aktar u etrafıyla Ellahü Ekber deyip, kıblesi olan Kâ'be-i Mükerreme'nin samimî kalbiyle niyet edip, Mekke ağzıyla, Cebel-i Arefe diliyle Ellahü Ekber diyerek, o tek kelime etraf-ı Arz'daki umum mü'minlerin mağara-misal ağızlarındaki havada temessül ediyor. Bir tek Ellahü Ekber kelimesinin aks-i sadâsıyla hadsiz Ellahü Ekber vuku bulduğu gibi, o makbul zikir ve tekbir, semavatı dahi çınlatıp berzah âlemlerine de temevvüc ederek sadâ veriyor.

"Ellahü Ekber" "Ellahü Ekber" "Ellahü Ekber"ler ile nev'-i beşerin beşten birisine, üç yüz milyon insanlara birden "Ellahü Ekber" dedirmesi; koca küre-i arz, büyüklüğü nisbetinde o "Ellahü Ekber" kelime-i kudsiyesini semavattaki seyyarat arkadaşlarına işittiriyor gibi, yirmi binden ziyade hacıların Arafat'ta ve îd'de beraber birden "Ellahü Ekber" demeleri, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın bin üç yüz sene evvel âl ve sahabeleriyle söylediği ve emrettiği "Ellahü Ekber" kelâmının bir nevi aks-i sadâsı olarak rububiyet-i İlahiyenin "Rabbü’l-Ardı ve Rabbü’l-Âlemîn" azamet-i ünvanıyla küllî tecellisine karşı geniş ve küllî bir ubudiyetle bir mukabeledir.

İşte bu Arz'ı böyle kendine sâcid ve âbid ve ibadına mescid ve mahluklarına beşik ve kendine müsebbih ve mükebbir eden Zât-ı Zülcelal'e, yerin zerratı adedince hamd ve tesbih ve tekbir edip ve mevcudatı adedince hamd ediyoruz ki; bize bu nevi ubudiyeti ders veren Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ına ümmet eylemiş.[1]

Hutbemi bitirirken, bayramınızı tebrîk eder, Álem-i İslâm hakkında hayırlara vesîle olmasını yüce Rabbimden niyâz ederim.

 


[1] Lem’alar, 17. Lem’a, 9. Nota, s. 127-128; Şualar, 11. Şuá‘, 8. Mes’elenin Bir Hülâsası, s. 233.

Bu yazi 1820 defa gösterilmiştir.

Yorum yapabilirsiniz :

İsim
Eposta ( Sitede görünmeyecek )
Yorum
Doğrulama Kodu
Gönder

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış.

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.106 sn. deSen
↑ Yukarı