#HaftanınHutbesi
خُذْ مِنْ اَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكّ۪يهِمْ بِهَا
Azîz Kardeşlerim!
İslam Dînî’nde zekât ibadeti, sadece ferdin vicdanına bırakılmamış, şer’i devlet tarafından beytu’l-malda (devlet hazinesinde) toplanarak, Ellah’ın Tevbe suresinin 60. ayet-i kerimesinde tesbit ettiği yerlere sarfedilmesi emredilmiştir. Cenab-ı Hak, İslam Devleti’nin reisi olan Resulullah (sav)’e hitaben şöyle buyurur: "Mü'minlerin mallarından zekât al ki, onunla kendilerini temizlemiş, mallarına bereket vermiş olursun."[1]
Bu âyet-i kerîmede zekâtın bizzat Hazret-i Peygamber (sav) tarafından toplanması, dolayısıyla devlet-i şer’iyye tarafından idare ve kontrol edilmesi emredilmekte ve bu mâlî ibâdetin Müslüman toplum için önemi ve bazı hikmetleri beyan edilmektedir. Bu ayet-i kerimeden anlaşıldığına göre zekât, sadece ferdin isteğine bırakılmamış, devlet-i şer’iyye tarafından bir müessese şeklinde icra olunmuştur. Zekât memurlarının bu konuda tavzif edilmesi, onun bir müessese olduğunun delilidir. Bu müessese, Peygamberimiz (asm) tarafından kurulmuş, işlettirilmiş; daha sonraki devirlerde geliştirilerek hedefine ulaştırılmıştır.
Evet, gerek Asr-ı Saâdet’te, gerek hulefa-i raşidin döneminde ve gerekse daha sonraki devirlerde zekât, günümüzde olduğu gibi, hiçbir sûretle sadece ferdin isteğine bırakılmamış; devlet-i şer’iyyenin kontrolü altında toplanıp Ellah’ın bizzat tayin buyurduğu sınıflara dağıtılmıştır. Zira zekâttan beklenen şahsî ve içtimaî faydaların elde edilmesi için bu yolun tâkip edilmesinde zarûret vardır. Zekât, düzenli bir şekilde devlet-i şer’iyye tarafından kontrol edilip toplanılmadığı zaman, şahsi ve içtimai pek çok sıkıntı ve felaketlerin ortaya çıkacağı bedihidir. Kur'an'a göre tüm mülk Ellah'ındır. Zengin mü'min, bir emânetçiden, bir tevziat memurundan başka bir şey değildir. Zekât, devlet-i şer’iyye tarafından sistemli bir şekilde toplanıp dağıtılmadığı zaman, zenginlerin Ellah tarafından kendilerine emânet olarak verilen ve içinde başkalarının da hakları olan malları, kendileri için bir fitne olacak ve Cehennem azâbına vesile olacaktır. Âhiret azâbı yanında, dünyada dahi adâletli bir düzen olmayacak, zengin ile fakir arasında büyük uçurumlar oluşacak ve mallar, yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet, bir güç haline gelecek, fakirler bütün bütün ezilecektir. Bunun neticesi olarak isyanlar, ihtilaller, kavga, kargaşa, anarşi, terör, gasb, hırsızlık, adam öldürme gibi hayat-ı içtimaiyenin sükun ve huzurunu bozacak nahoş hadiseler vuku bulacaktır.
Kardeşlerim!
Zekâtın, Müslüman zenginlerden alınıp müstahak olan sınıflara sarfedilmesi hususunda devlet-i şer’iyyeye şu noktalardan ihtiyaç vardır:
a) Din ve merhamet noktasında zaif bazı kimseler, kendi hallerine bırakılınca bu hakkı ödemeyebilirler.
b) Fakirin bu hakkını şer’i devletten alması, onun haysiyet ve şahsiyetinin incinmemesi bakımından daha muvafıktır.
c) Zekâtı fertlerin ödemesi halinde, bazı fakirler ihtiyacından fazla zekât alırken, bazıları bundan mahrum kalabilir. Zira ferdler, umumi manada muhtaç olanları ihata edemezler. Ancak devlet-i şer’iyye, bu muhtaçları tesbit eder. Zenginlerin tümü zekâtını vermiş olsalar bile, bu dağıtım büyük bir organize dâhilinde olmazsa, gerekli yerlere gerektiği miktarda ulaşmayacak ve zekâttan beklenen faydalar hakkıyla elde edilmeyecektir. Bu organizeyi ise, ancak şer’i devlet yapar.
Demek zekâttan beklenen maddî ve manevî, şahsî ve içtimaî faidelerin tahakkuk etmesi için, zekâtın bir düstur-u umumî suretinde devlet-i şer’iyye tarafından icra ve tatbik edilmesi ve zekât müessesesinin işlettirilmesi gerekir.
(Semendel Yayınları’ndan Kitabu’z-Zekât adlı eserden alınmıştır.)
[1] Tevbe, 9:103.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |