اَلرَّحْمٰنُعَلَّمَ الْقُرْاٰنَ خَلَقَ الْاِنْسَانَ عَلَّمَهُ الْبَيَانَ
Aziz Kardeşlerim!
İnsanı yaratan Rahman olduğu gibi; onun yaradılış gayesini ve şu dünyadaki vazifesini ona ta’lim edecek olan da yine Rahman’dır. Esma-i İlahiye biri birisiz olmadığından, Rahman ismi, ta’lim-i Kur’an’ı istediği gibi; Halık ismi de bu ta’limi ister. Şöyle ki:
İnsanı yaratan Halık-ı Zülcelal, elbette yaradılış gayesini ve vazifesini ona bildirecek bir kitab ve o kitabı ders verecek bir muallim gönderecektir. Buna binaen, Kur'an'ın inzali, Hazret-i Muhammed (asm)’ın irsali, Rahman ismi ile beraber Hâlık isminin de bir muktezasıdır. Zira insanı yaratan, elbette onu sahibsiz ve başıboş bırakmayacak, onun yaratılış gayesini ve şu dünyadaki vazifesini ona bildirecektir.
Demek insanın hilkati, irsal-i rusul ve inzal-i kütub rükünlerini iktiza eder. Zira insana vazifesini ta’lim eden, başta Kur’an olmak üzere bütün semavi kitablar ve suhuflardır. Bu kitabları ders verenler de başta Resul-i Ekrem (asm) olmak üzere peygamberlerdir. O halde insanı yaratan Halık-ı Zülcelâl’in, ona bir yaradılış gayesi ve bir vazife tayin etmemesi ve o gaye ve vazifeyi ona bildirmemesi mümkün değildir.
Aziz Kardeşlerim!
Halık-ı Âlem, tekvini olarak kâinatın ve içindeki her mahlûkun yaratılış gayesini ve vazifesini belirlemiş, her birine bir yol çizmiş ve bu yolda yaratılış gayesine muvafık bir tarzda yürümesi için onu tavzif etmiştir. Hatta insanın zerrat-ı bedeniyesinin her birine bir vazife tayin etmiştir. Bu tekvini kanunlar daha âlem yaratılmadan evvel takdir edilmiştir. Zerreden Arş’a kadar her bir mevcudun yaradılış gayesini ve vazifesini takdir buyuran Halık-ı Zülcelal’in, insan gibi ahsen-i takvimde yaratılan bir varlığın yaradılış gayesini ve vazifesini takdir etmemesi ve onu rehbersiz bırakması nasıl mümkün olabilir?[1]
Kâinattaki bütün mevcudatın vazifesi ve yaradılış kanunları daha âlem yaratılmadan evvel takdir edilmişse, insan gibi eşref-i mahlûkatın yaradılış gayesinin ve vazifesinin daha insan yaratılmadan evvel takdir edilmemesi mümkün müdür? Elbette insanı yaratan Halık-ı Zülcelâl, daha insanı yaratmadan evvel onun yaradılış gayesini ve vazifesini takdir ve tesbit buyurmuş; insanı yarattıktan sonra da bu gaye ve vazifeyi ta’lim etmek için peygamberleri ve semavi kitablar ve suhufları göndermiştir. Peygamberler ve semavi kitablar silsilesinin sonuncusu olarak umum cin ve inse en mükemmel peygamber olarak Hazret-i Muhammed (asm)’ı irsal buyurmuş, en mükemmel kitab olarak da Kur’an-ı Mu’cizu’l-Beyan’ı inzal etmiştir.
Kardeşlerim!
Hilkat-i insan, vahy-i İlahiyi iktiza eder. Zira insanın maddi ve manevi, dünyevi ve uhrevi bütün ihtiyacat ve istekleri ancak vahiyle karşılanmıştır. İlk insanın peygamber olarak gönderilmesi, din ve dünya hususunda ta’lime muhtaç olduğunu ve bu ihtiyacın da ancak ilahi vahiyle yerine getirilebileceğini iş’ar etmektedir. İnsanı yaratan Zat, onu sahibsiz bırakmamış;vahy-i İlahi ile hayatını nizam altına almış dünyevî ve uhrevî ihtiyaçlarına cevab vermiştir.
Demek insanı yaratan kim ise, onu dünya ve ahirette mes’ud etmek için İlahi kanunları vaz’ eden de O’dur.[2]
(Semendel Yayınlarından Rahman Suresi’nin Tefsiri)
[1] Leyl 12 ; Nahl 9 ; Taha 50
[2] A’raf 54
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |