يُثَبِّتُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۚ وَيُضِلُّ اللّٰهُ الظَّالِم۪ينَ وَيَفْعَلُ اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُ۟
Aziz Mü’minler!
Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Ellahu Tealâ, hayat-ı dünyada ve âhirette sabit olan kelime-i tevhidi mü’minlerin kalplerinde tesbit eder ve zalim olan kâfirleri, kelime-i küfürle idlâl eder ve Ellahü Tealâ dilediğini işler.”[1]
Ebu Suud Efendi’nin tefsirinde ve diğerlerinde yazılı olduğu üzere Resûl-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’den şöyle rivayet olunmuştur: “Bir mü’min ölünce ruhu alınır. Sonra kabre konulunca ruhu cesedine iade edilir. İki melek gelerek ona: "Rabbin kimdir? Dinin nedir? Peygamberin kimdir?" diye sual ederler. O mümin der ki: "Rabbim Ellahu Teâlâ'dır. Dinim İslâm’dır. Peygamberim de Muhammed (asm)’dır." Gök tarafından da "Kulum doğrudur" diye bir nida gelir, İşte bu âyet-i kerimedeki "tesbit" bunu göstermektedir. Bütün bu muvaffakiyet, imanın bir neticesidir.[2]
Temim ed-Darî (r.a)'dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte ise; Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
Cenaze kabre konulduğu zaman, namaz sağına gelir, oruç soluna gider, Kur'an ve zikir başucunda dururlar. Namaza yürümesi ayakucunda durur. Sabır, kabrinin kenarında durur. Ellah bir yığın azap gönderir. Azap ona yaklaşır. Namaz ona:
- Uzaklaş! Vallahi o, ömrü boyunca beni bırakmadı. İşte şimdi kabre konulduğu zaman istirahat etti, der.
Azap solundan girmeye kalkışır. Bu sefer oruç da aynı şeyi söyler. Azab, başucundan gelir, Kur’an ve zikir ona aynı şeyleri söyler. Hiç bir taraftan azap ona yanaşamaz. Azap bir kapı bulmak için uğraşır. Fakat, ibadetin o salih kulu her taraftan koruduğunu görünce kalkar, gider. Sabır diğer amellere der:
- Onunla yalnız başıma karşılaşıp onu geri çevirebilirdim. Fakat, bekledim. Eğer siz aciz kalsaydınız, ben o azabın hakkından gelirdim. Lâkin siz madem bu işi yerine getirdiniz, ben sıratta ve mizanda onun arkasındayım, müdafaa edicisiyim.
Resûlullah(sav) devamla buyurdu ki:
“Daha sonra Ellah, o kimsenin kabrine iki melek gönderir. Gözleri kapan şimşek gibi, sesi sağır eden gök gürültüsü gibi, dişleri geyik boynuzu gibi, nefesleri alev gibidir. Kılları içinde gömülmüşlerdir. Omuzlarının mesafesi bir mesire kadar geniştir. O iki melek, mü’minler hariç hiç kimseye şefkat ve merhamet etmezler. Onlara Münker ve Nekir denilir. Her birinin elinde bir topuz vardır. Bütün ins ve cin birleşse, onu yerinden kımıldatamazlar. Kabre konulan mü’mine ‘Otur!’ derler. O da kabrinde oturarak doğrulur. Ona sual ederler:
- Rabbin kimdir, dinin nedir, peygamberin kimdir?’O:
- Rabbim Ellah'tır, birdir. Şeriki yoktur. İslam, dinimdir. Muhammed (sav) peygamberimdir. O, peygamberlerin en sonuncusudur. O iki melek ona:
-Doğru söyledin, derler. Kabrinin önünden, arkasından, sağından, solundan, altından, üstünden itip kabrini genişletirler. Sonra ona:
- Üstüne bak, derler. O da bakar ki; Cennetten kabrine bir kapı açılmış. Ona:
- Ey Ellah'ın salih kulu! İşte evin budur. Ellah'a itaat ettiğinden dolayı bu sana ihsan edildi, derler.
Resûlullah (sav) buyurdu ki, Muhammed'in nefsi kudret elinde olan Ellah'a yemin ederim ki, o zaman o meyyitin kalbine öyle bir sevinç gelir ki, ebediyyen ondan gitmez. Sonra o melekler ona şöyle derler:
- Altına bak. O da bakar, görür ki; Cehenneme açılmış bir kapıdır. O iki melek ona der:
- Ey Ellah'ın kendisinden razı olduğu kul! İman ve ubudiyetin sebebiyle Ellah seni bundan kurtardı. Resûlullah (sav) buyurdu ki:
- Nefsim kudret elinde olan Ellah'a yemin ederim ki, o vakit onun kalbine öyle bir sevinç ve ferah gelir ki; ebediyyen ondan gitmez. Sonra, onun için Cennete yetmiş yedi kapı açılır. O kapılardan Cennetin kokusu ve havası ona gelir. Ellah onu diriltinceye kadar kabrinde bu hâl böyle devam eder.
(Semendel Yayınlarından 29. Söz’ün Şerhi)
[1] İbrahim 27
[2] Ömer Nasuhi BİLMEN, Kur’an-ı Kerim’in Meal-i Alisi ve Tefsiri
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |