وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ ر۪يحُكُمْ وَاصْبِرُواۜ اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِر۪ينَۚ
Aziz Kardeşlerim!
Şu dünya, bir imtihan ve tecrübe meydanı olduğundan, iman ve küfür mücadelesi, beşer tarihi ile beraber devam edegelmiştir. Buna binaen; ehl-i küfür ve nifak, tarihin hiçbir döneminde ehl-i iman ve tevhidle olan mücadelesinde her türlü entrika ve plan, hile ve dolap, zulüm ve hakaretten geri durmamış; zamanın icabına göre her türlü şeytanî düşünceyi tatbîkat sahasına koymuştur. Ehl-i iman ve taat ise, ehl-i küfür ve nifak ile olan mücahede ve mücadelesinde doğrudan doğruya vahy-i İlahiye dayanmak ve peygamberan-ı izama ittiba etmek suretiyle muvaffak ve muzaffer olmuşlardır.
Bu kısa malumattan sonra “Deccaliyet Asrı” denilen şu ahir zamana nazar ettiğimiz zaman görüyoruz ki; ehl-i şirk ve küfür, ehl-i nifak ve zulüm, Kur’an’ın nurunu söndürmek; Müslümanları, dininden dolayı fitneye uğratmak; ehl-i imanın Kur’an ve Sünnet etrafında yekvücut olmalarını engellemek ve Din-i Mübin-i İslam’ı sedd u bend etmek için topyekûn birleşmiş; maddî ve manevî her planı uygulamış; her türlü fitne ateşini tutuşturmuş; bunun neticesinde ehl-i imanın maddeten şevketi kırılmış; za’f-ı îman vücuda gelmiş; bid’alar Âlem-i İslam’ın her tarafını istila etmiş, hattâ camilere kadar yerleşmiş; Müslümanların şecaat ve cesareti sarsılmış; dirayet ve feraseti kaybolmuş; böylece Müslümanlar, maddeten ve manen zillet, sefalet ve esarete dûçar olmuşlardır.
İşte bu dehşetli sukuttan kurtulmanın yegâne çaresi ve reçetesi, Hicrî ilk üç asır gibi doğrudan doğruya hakâik-i imaniye ve esâsât-ı İslâmiye’yi ta’lîm ve taallüm etmek; ahkâm-ı Kur’aniyeyi ilmî, amelî ve edebî sahalarda icra ve tatbik etmek; sünnet-i seniyyeye ittiba’ etmek; bid’alarla mücadele etmektir.
Kardeşlerim!
Ehl-i iman, topyekûn وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَم۪يعًا وَلَا تَفَرَّقُوا “Hep birlikte Ellah'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın.” ayet-i kerimesinin kal’a-i kudsiyesine sığınmalı; bu ferman-ı İlahîyi kendilerine rehber edinmelidirler. Buna muvaffak olmak için de her ferd ve her cemaat, meslek ve meşrebini, ikinci, üçüncü derecede bırakmalı; bütün himmet ve gayretini, güç ve kuvvetini, istikamet dairesinde, en birinci vazîfe olan hakaik-i imaniye ve esasat-ı İslamiyeye hâlisen teksif etmeli; bu noktaya gayet ehemmiyet vermeli; fer’î mesâili medar-ı münakaşa etmemeli; ihtilaflı konuların halli için cumhur-u ulemanın re’yine müracaat etmeli; asla ihtilaf ve tefrikaya meydan vermemeli; umudunu kaybetmemeli; her dâim tevfîk ve hidayeti Erhamü’r-Rahimîn’den taleb etmelidir.
İşte o zaman ehl-i şirk ve küfrün, ehl-i nifak ve zulmün, bütün planları ve oyunları akîm kalacak; dost ve düşman tamamıyla tefrîk edilecek; böylece ümmetin birlik ve beraberliği Kitab ve Sünnet çerçevesinde te’min edilmiş olacaktır. Yeter ki biz, ümmet şuuru ve ferasetiyle birlik ve beraberliğimizi muhafaza edelim; birbirimize Ellah için muhabbet edelim; ihlas ve samimiyeti esas alalım; ef’al, akval ve ahvalimizi şeriat dairesinde tanzim etmek suretiyle teşerru’ edelim.
Ya Rab! Biz ümmet-i Muhammediyeyi (asm) affeyle, mağfiret eyle! Tevfîkini refîk eyle! Kur’an-ı Azimu’ş-Şan’ı cihana hâkim eyle! Ehl-i imanı, zillet ve esaretten halâs eyle. Âmîn.
Hutbemi bitirirken bayramınızı tebrik eder, Âlem-i İslam hakkında hayırlara vesile olmasını Yüce Rabbimden niyaz ederim.
(Semendel Yayınlarından Hatveler ile Beşinci Mektub Şerhi)
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |