tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
Bu dünya hayatı, aldatıcı bir hayattan ibarettir. Kendisinden geçici bir zaman istifâde edilir. Daha sonra yok olmaya yüz tutar ve sahibinin vefatıyla elinden çıkar. Ahiret ise şüphe yok ki, ebedî bir karargâhtır. Onun yokluğa mahkum olması söz konusu olamaz, oradan başka bir âleme intikâl de düşünülemez.
(Mü’min, 40/39)
Hadîs-i Şeriflerden
Bazı kimseler Cuma namazlarını terketmekten ya vazgeçerler veya Ellah onların kalblerini mühürler de gafillerden olurlar.
(Müslim, Cuma 40)
Dualardan
Cenâb-ı Hak hâkimleri, adalet-i hakikiyeye muvaffak etsin, âmîn.
(Tarihçe-i Hayat)
Vecîze
Edebin enva'ını, Cenab-ı Hak habibinde cem'etmiştir. Onun Sünnet-i Seniyesini terkeden, edebi terkeder.
Lem'alar

ELLAH’IN NİMETLERİNE ŞÜKRETMEK

28.07.2017

بَلِ اللّٰهَ فَاعْبُدْ وَكُنْ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ

 

     Azîz Cemaat!

 

     Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Yalnız Ellah'a ibadet et ve şükredenlerden ol.”[1]

 

     Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Hakîm’in daha birçok âyet-i kerimesinde hesâbsız nimetlerine karşı kullarından şükür istiyor ve gàyet ehemmiyetle şükre da'vet ediyor. Sûre-i Rahmân’da 31 def'a  فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ âyeti ile şükür etmemekliği, ni'metleri tekzîb ve inkâr sûretinde gösterip şiddetli ve dehşetli sûrette korkutuyor.

     Muhterem Mü’minler!

     Kur’ân-ı Hakîm, şükrü yaradılışın netîcesi gösterdiği gibi; şu kâinât da mevcudat-ı âlemin yaratılışındaki en ehemmiyetli netîceyi şükür olarak gösteriyor. Çünkü kâinâta dikkat edilse, hilkat ağacının en değerli meyvesinin şükür ve şu kâinât fabrikasının çıkardığı mahsûlâtın en â’lâsının şükür olduğu görülüyor.

     Hallàk-ı âlem, bütün mevcûdâtı bir dâire sûretinde yaratmış. Bu dâirenin merkezinde de hayâtı koymuştur. Bütün mevcûdât, hayâta bakıyor, hayâta hizmet ediyor, hayâtın levâzımâtını yetiştiriyor. Demek kâinâtın Hàlık’ı, kâinât içinde hayâtı intihâb etmiştir, seçmiştir. En büyük ni'met, hayâttır. Yokluktan varlığa çıkmaktır. Hayy u Kayyûm olan Ellah, hayâtlı âlemleri bir dâire gibi îcâd etmiş. Merkezine de insânı koymuş. Yâni hayâtlıların halkından istenilen netîceleri, insânda toplamış, bütün hayâtlıları insâna hâdim ve musahhar etmiş, insânı da onlara hâkim etmiştir.

     Demek Hakîm-i Zülcelâl, zîhayâtlar içinde insânı intihâb etmiştir ve seçmiştir. İnsânı yaratmak murâd etmese idi, diğer mahlûkàtı ve kâinâtı halk etmezdi.

     Rezzâk-ı âlem, insân ve hayvan âlemlerini de bir dâire hükmünde teşkîl etmiş ve merkezine de rızkı koymuş. İnsanları, hattâ hayvanları âdetâ rızka âşık, hâdim ve musahhar etmiştir. Demek rızkı tekeffül etmese idi, vermese idi, canlı mahlûkları yaratmaması îcâb ederdi. Rezzâk-ı âlem rızkı da gàyet geniş ve zengin ve hadsiz ni'metleri câmi’ bir hazîne hâlinde halk etmiştir ve yenilecek şeylerin sayısınca, kuvve-i zâika, yâni tadacak ve tanıyacak ma'nevî küçük mîzânları dilimizde halk etmiştir. Her şeyin, rızkın etrafında toplandığını ve rızka baktığını anladıktan sonra şunu da bilelim ki; bütün envâı ile rızık, ma'nen, maddeten hâlen ve kàlen şükür ile kàimdir. Rızkın yetiştirdiği ve gösterdiği şey de şükürdür.

     Rızka iştihâ ve iştiyâk, bir çeşit fıtrî şükürdür. Lezzet ve zevk almak dahi düşünmeden bir şükürdür. Hayvanların şükrü böyledir. Yalnız insân, dalâlet ve küfür ile o fıtrî şükrü esâsından bozuyor, şükürden şirke giriyor.

     Aziz Kardeşlerim!

     Cenâb-ı Hak, verdiği rızk ni'metlerine karşılık kullarından üç şey istiyor. Zikir, fikir ve şükür. Başta Bismillah zikirdir. Nihâyetinde Elhamdülillah şükürdür. İkisi arasında, “Bu ni'metler, Hàlık-ı Rahîm’indir.” diye düşünmek fikirdir. Rızık olan ni'metlerdeki gàyet süslü sûretler, güzel kokular, şirin lezzetler, şükrün da'vetçileridir. Hayât sâhiblerini şevke da'vet ederek, bir nev’î ihtirâma sevk ederek manevi şükür yaptırırlar.

     “Bu emsalsiz, lezzet ve güzellikte ni'metleri, Hâlık’ım bana rızık olarak vermiştir. Bu kısa ömürde, bu geçici hayâtta ve bu fânî âlemde bu ni’metleri ihsân eden Rezzâk-ı âlem, ebedî ömürde, sermedî hayâtta ve bâkì âlemde nihâyetsiz lezzet ve güzelliklerde Cennet meyvelerini in’âm ve ihsân buyuracaktır.” düşüncesi ve îmânı ile şükür içinde en âlî ve tatlı lezzeti ve zevki ma’nen tattırırlar. Şükürsüz insân, bu ma’nevî zevklerden mahrûmdur. O, yalnız dört ayaklılar gibi mîdesini doldurur.

     Ey insân! Seni ahsen-i takvîme çıkaracak vâsıta şükürdür. Esfel-i sâfilîne düşürecek şey de şükürsüzlüktür. Seyyidü’ş-şâkirîn olan Fahr-i âlem, Nebiyy-i Efhâm Efendimiz Hazretleri’nin şefâatine hak kazanmak için, dâimâ şükre çalışalım ve namazlarımızı huzû ve huşû ile vaktinde kılalım.

(Semendel Yayınlarından, Hitabat ve Münacat-ı Hulûsiye)

 

 


[1] Zümer, 39/66.

Bu yazi 2288 defa gösterilmiştir.

Yorum yapabilirsiniz :

İsim
Eposta ( Sitede görünmeyecek )
Yorum
Doğrulama Kodu
Gönder

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış.

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.232 sn. deSen
↑ Yukarı