KUVVET, HAKTADIR
هُوَ الَّذ۪ٓي اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَد۪ينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّ۪ينِ كُلِّه۪ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ۟
Aziz Kardeşlerim!
Okuduğum âyet-i kerîmede Yüce Mevlamız şöyle buyuruyor: “Müşrikler istemeseler de dinini bütün dinlere üstün kılmak için Peygamberini hidayet ve hak ile gönderen O'dur.”
Evet, Cenab-ı Hak, bu âyet-i kerîme ile Habib-i Edîbine (asm) hitaben diyor ki: “Senin dinini, bütün dinlere ve devletlere galip edeceğim.” Ancak bu va’d-i İlahinin tahakkuk etmesi için, başta Resul-i Ekrem (asm) ve sahabe-i kiram olmak üzere Ümmet-i Muhammed (asm)’ı, pek çok eza ve cefaya, zulüm ve işkenceye, bela ve musibete maruz bıraktı. Neticede Din-i Mübin-i İslam’ı, bütün batıl ve muharref dinlere ve bütün devletlere galib getirdi.
Bugün ise esbab noktasında zor gibi görünse bile, neticede Âlem-i İslam’ın bütün dünyaya hâkimiyeti muhakkaktır. Bu, hem va’d-i İlahi, hem de kudret-i İlahiye noktasında gayet kolay ve makuldur. Nasıl ki; asr-ı saadet Müslümanları ve ondan sonraki asırlarda gelen Müslümanlar, vazifelerini yapıp vazife-i İlahiyeye karışmadıkları ve İslamiyet’in inkişafı hususunda umutsuzluğa düşmedikleri için mansur ve muzaffer oldular. Bu asırda yaşayan ehl-i iman dahi sabır ve takva dairesinde vazifelerini ifa edip vazife-i ilahiyeye karışmasalar ve İslamiyet’in inkişafı hususunda da umutsuzluğa düşmeseler, yine Allah (c.c), onları geçmişte olduğu gibi mansur ve muzaffer edecektir. İnşaallah. Tarih bunun şahididir.
Mesela; asr-ı saadetten sonraki asırlarda Alem-i İslam’ı ifsad eden Ye’cüc ve Me’cüc taifesi, yeryüzünde zuhur edip İslam’ın menbalarını kurutmaya çalışınca, ehl-i imanın büyük bir kısmı, böyle bir güce karşı sarsıntı geçirip umutsuzluğa kapıldılar. İslamiyet’in inkıraza uğradığına ve bir daha inkişaf edemeyeceğine inanıp mevcud hali hoş görerek o hale rıza gösterdiler. Güçlü ve galib olan zalim taifenin muvaffakiyeti, mazlum ehl-i imanın da bela ve musibete giriftar olması, ehl-i imanın bir kısmını, o zalim taifeyi haklı, ehl-i imanı da haksız görmek gibi bir vartaya düşürdü. “Güçlü ve galib olan haklıdır.” düstur-u zalimanesine binaen, o asırda yaşayan bir kısım ulema dahi, o tecavüzata karşı dayanamamıştır. Halbuki felsefenin bu düsturu, Kur’an-ı Azimuşşan’ın “Kuvvet, haktadır.” düstur-u adilanesine karşı ikame edilmiştir.
İşte o zamanda yaşıyan ehl-i imandan bir taife-i kalile, “Kuvvet haktadır.” düsturunu esas alıp Kitab ve sünnet etrafında birleşerek, Cenab-ı Hakk’ın rızasını ve lütfunu celbettiler. Cenab-ı Hak da o taife-i kalileyi, ihlas ve samimiyetlerinden dolayı o zalimlere karşı galib eyledi. Bu asırda dahi aynı hal caridir ve bu halden kurtuluş çaresi de ehl-i imanın, kuvveti hakta aramasıdır. Öyle ise bu asırda yaşayan ehl-i iman, kuvveti hakta bilip hak olan Kitab ve Sünnet’e temessük etmekle ve hizmet-i imaniye ve Kur’aniyede doğrudan doğruya yalnız Cenab-ı Hakk'ın rızasını esas maksad yapmakla, ancak bu azim vartadan kurtulup nusret-i İlahiyeye mazhar olabilirler.
Kardeşlerim!
Din-i Mübin-i İslam’a hizmet eden her ferd-i mü’min, rızay-ı İlahiyi esas maksad yapmalı, riyaya girmemeli, maddi ve manevi menfaat karşılığında dininden taviz vermemeli, bid’alara tarafdar olmamalıdır. Bu asırda yaşayan ehl-i iman, hizmet-i imaniye ve Kur’aniyede bu esaslara riayet etmediği için, Cenab-ı Hak, ehl-i dalaleti, ehl-i imanın başına musallat etmiştir.
İşte kader-i İlahi, ehl-i hak olan ehl-i imanı o galip şerir güçlere karşı çarpıştırmakla hikmet-i hafiyesini tezahür ettirir. Ehl-i hakkı, haksızlardan ayırır, çektikleri eza ve cefalara mükafat olarak dünyada onları mansur ve muzaffer eder, Din-i Hak olan İslamiyet’i bütün cihana hakim eder, ahirette ise cennet ve cemalullah ile onları ebedi mes’ud eder.
(Semendel Yayınlarından Yirmi Dördüncü Mektub Şerhi)
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |