tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
Bu dünya hayatı, aldatıcı bir hayattan ibarettir. Kendisinden geçici bir zaman istifâde edilir. Daha sonra yok olmaya yüz tutar ve sahibinin vefatıyla elinden çıkar. Ahiret ise şüphe yok ki, ebedî bir karargâhtır. Onun yokluğa mahkum olması söz konusu olamaz, oradan başka bir âleme intikâl de düşünülemez.
(Mü’min, 40/39)
Hadîs-i Şeriflerden
Bazı kimseler Cuma namazlarını terketmekten ya vazgeçerler veya Ellah onların kalblerini mühürler de gafillerden olurlar.
(Müslim, Cuma 40)
Dualardan
Cenâb-ı Hak hâkimleri, adalet-i hakikiyeye muvaffak etsin, âmîn.
(Tarihçe-i Hayat)
Vecîze
Edebin enva'ını, Cenab-ı Hak habibinde cem'etmiştir. Onun Sünnet-i Seniyesini terkeden, edebi terkeder.
Lem'alar

DÜNYADAKİ AİLE HAYATI, AHİRETİN VÜCUDUNA DELALET EDER

19.05.2017

وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا لِتَسْكُنُٓوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةًۜ
 اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

    Aziz Kardeşlerim!

    Cenab-ı Hak, insan neslinin devam edebilmesi için kemal-i merhametinden nikâhı meşru kılmış, tenasül yoluyla insan nev’inin bekasını te’min buyurmuştur. Bu maksad için insanları dişi ve erkek olmak üzere çift yaratmış, kendileriyle sükûnet bulmaları için de kendi cinslerinden zevceler halketmiş ve eşler arasında meveddet ve rahmeti yerleştirmiştir. 

    Evet, dünyanın nizamı, nev-i insanın bekasıyladır. Nev-i insanın bekası ise, tenasül iledir. Tenasül ise, tezevvüc iledir. Tezevvüc ise, muhabbetle kaimdir. Tezevvücün bekası da zevc ile zevce arasındaki şefkat, merhamet ve hüsn-ü imtizaca bağlıdır. Şu halde kıyamete kadar hayat-ı ictimaiyenin üssü’l-esası, nev-i insanın bekası ve âlemin devamı, zevc ile zevce arasında te’sis edilen muhabbet ve merhamete bağlıdır. Yoksa insanların, hayvanlar gibi nikâhsız, kanunsuz bir surette şurada burada buluşmasıyla âlemde intizam ve rahat olamayacağı gibi neslin muhafazası da olamaz. “Meydana gelen çocuğun babası kimdir ve onun terbiyesini kim tekeffül edecektir?” sualine cevab bulmak da zor olur. Şayet erkekle kadın arasında meşru nikâh bağıyla bir irtibat olmazsa, çocuğun terbiye ve meşakkatini tekeffül edecek bir hâmisi bulunmaz. İşte Din-i Mübin-i İslam, bu âlî gayenin tahakkuku için nikâhı meşru kılmıştır.
 
    Şayet bir ailede iman, amel-i salih, takva, meveddet, merhamet, ihlas, fedakârlık, vefa gibi kudsî hakikatler hükümferma olmazsa; bunlar, yerini -eliyazu billah- küfür, günah, isyan, nefret, zulüm, nifak, menfaat gibi ahlak-ı rezileye terk ederse, o zaman o ailenin başına manen kıyamet kopmuş demektir. Zira böyle bir ailede kalbî, ruhî, manevî hayat ölmüş; o aile, bütün âlemle olan manevî bağlarını koparmış; mevcudat-ı alemin manevî nefretini celbetmiş; bütün mevcudatı aleyhine çevirmiş; surî bir zevke dalmış, böylece dünyada manevî bir cehenneme, ahirette de maddi bir Cehennem’e kesb-i istihkak etmiştir.          

    Kardeşlerim!

    Erkek ve kadın arasındaki münasebet, meveddet, rahmet evvela tevhide, daha sonra haşre delildir. Yani dünyada zevcelerinizle sizi sükûnete erdiren bir Zat, elbette Cennet’te dahi eşleriniz ve hurilerle sükûnetinizi te’min edecek, maddî ve manevî bütün cihazat ve letaifinizi tatmin edecektir.

    Madem Zat-ı Rahman-ı Rahim, bu dünyada aile yuvasını nev’-i beşere ihsan etmekle onları mes’ud etmiştir. Zira bir insanın hususi bir cenneti ve saadeti, aile yuvasıdır. Hem madem bu yuva vasıtasıyla onlara tattırdığı maddi ve manevi lezaiz ve saadet devam etmiyor. Aile efradında hükümferma olan hastalık, yaşlılık, bela ve musibet gibi esbab, çok defa o lezaiz ve saadeti zir u zeber ediyor. Ölüm ise, bütün bütün o saadete son veriyor. Öyle ise, O Rahman-ı Rahîm olan Zat, elbette onlara aile vasıtasıyla tattırdığı maddî ve manevî zevk ve lezzeti, ebedi bir surette onlardan almayacak; başka bir saadet diyarında o yuvayı ebediyyen devam ettirecektir. Zira bu, O’nun nihayetsiz rahmet ve merhametinin iktizasıdır. 

    Hem “Eğer vermek istemeseydi, istemeyi vermezdi.” fehvasınca, madem bu dünyada nev-i beşere aile kurmaya karşı bir istek vermiştir. Hem o isteğin te’mini, burada muvakkattır. Öyle ise, o isteğin ebedî olarak verileceği bir mahall-i saadet ve bir diyar-ı baki olacaktır. O mahall-i saadet ve diyar-ı bâkî ise, Cennet’tir. 

    Eğer eşler arasındaki meveddet ve rahmet, sadece bu dünyaya hasr olsa, sonu azab olur. Evlenmenin, ev bark sahibi olmanın asıl gayesi, Cennet’teki ailevî hayatın bir nümunesini dünyada tatmak ve yaşamaktır. Zira Cennet’te ihsan edilecek nimetlerin bir nümunesi, dünyada mevcuddur. Şayet ahiret inancı bir ailede hâkim olmazsa, eşler arasındaki meveddet ve rahmet hirkate ve azaba inkılab eder.

    Madem bu dünyada zevc ve zevce beraber yaşıyorlar, muamele-i zevciyede bulunuyorlar, bir aile teşkil ediyorlar, huzur ve sükûnet için birbirlerine muhtaçtırlar. Dünyada ailenin teşekkülü isbat eder ki; bu dünyadan iman ile ahirete irtihal eden zevc ve zevce, orada beraber bulunacaklar; muamele-i zevciye orada dahi devam edecek;  aile ferdleri bir araya gelip birbirleriyle ünsiyet edeceklerdir.  Madem dünyada ehl-i imanın ailesi, manevi küçük bir cennet hükmündedir. Öyle ise Cennet’te bu aile hayatı devam edecek ve saadet-i cismaniye mazhar olacaktır.

 

Kaynak: Semendel Yayınlarından Dokuzuncu Şua’ın Dokuz Âli Makamı

Bu yazi 4816 defa gösterilmiştir.

Yorum yapabilirsiniz :

İsim
Eposta ( Sitede görünmeyecek )
Yorum
Doğrulama Kodu
Gönder

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış.

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.202 sn. deSen
↑ Yukarı