tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
Yemin olsun ki; içlerinden, kendilerine Ellah'ın âyetlerini okuyan, onları batıl inançlardan ve kötülüklerden temizleyen ve onlara kitap ve hikmeti (Kur’an ve sünneti) öğreten bir Peygamber göndermekle Ellahu Teâlâ mü'minlere lütufta bulunmuştur. Hâlbuki onlar, bundan evvel apaçık bir dalâlet içinde idiler.
(Al-i İmran, 3/164)
Hadîs-i Şeriflerden
Kıyamet günü cehennemliklerin azabı en hafif olanı o kimsedir ki, ayaklarının altına iki kor ateş konulur da onun etkisiyle beyni kaynar, hiçbir kimsenin kendisi kadar şiddetli azabta olduğunu hatırına getirmez. Halbuki o azap edilenlerin en hafifidir.
(Buhari, Enbiya 1, Müslim, İman 362)
Dualardan
Yâ Rabbenâ! Yâ İlâhenâ! Yâ Nâsırenâ! Zâlim¬lerin şerlerini, zulümlerini izzetine lâyık bir sûretde def u ref' eyle.
(Hacı Hulusi Bey)
Vecîze
Cesed ruhun hanesi ve yuvasıdır, libası değildir.
Sözler
  • Önsöz
  • İçindekiler
  • Soru-Cevap
  • بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

    Bu ilk ile, Kur’ân-ı Azîmüşşân’ın mühim bir tefsîri olan Risâle-i Nûr Külliyâtının bir başka cebheden îzâhının örneklerini sunmaya çalışacağız.

    Bedîüzzamân Hazretlerinin ilk talebelerinden Emekli Albay merhûm Hacı Hulûsî Bey’in Risâle-i Nûrların anlaşılması ve anlatılması husûsunda ortaya koyduğu tarzın ses kaseti çözümü mahsûlleri, bu çalışmamızın temelini teşkîl edecektir. Ayrıca o zâtla ilgili ileriye yönelik çalışmalarımızda, yazılı olarak sorulan sorulara onun verdiği cevâblarla, merhûmun kendisiyle ilgili hâtıralarına da yer vereceğiz inşâallah.

    Hacı Hulûsî Bey’in yakınında olanlar ve derslerinde bulunanlar iyi bilirler ki; o zât-ı merhûm, Risâle-i Nûr’u mütefekkirâne ve müdakkikáne okumaya çok ehemmiyet verirdi. Bu eserleri berâberce okumaktan son derece haz duyar ve bunu etrâfındakilere nükteli ve samîmî ifâdeleriyle de hissettirirdi. Onun derslerinde bulunanlar, vaktin nasıl geçtiğini pek anlamazlardı. O zât-ı muhteremin sohbetine bir gelen, bir daha kolay kolay bu sohbetlerden ayrılamazdı.

    Açıklamaları sırasında cemâatteki rehâveti dağıtmak için latîfeler anlatır, cemâatin sevdiği ve kendisinin de yârânı olan kimselere iltifâtlarda bulunurdu. Böylece rehâvet dağılır ve dikkatler tekrâr sohbet konusu üzerine toplanırdı.

    Hacı Hulûsî Bey, derslerinde yeri geldi mi bir hâdiseye atıfta bulunup bir nükteye temâs ederken; zihinlerde, “Konunun bu anlatılanlarla ne alâkası var?” gibi istifhâmlar belirmeye başlardı. Ancak, hemen arkasından öylesine ustalıkla taşı gediğine koyardı ki, anlatılan konu bir daha unutulmayacak şekilde zihinlere kazılırdı.

    O zât-ı muhterem, derslerine mutlaka “besmele, hamdele ve salvele” ile başlardı. Dersin başında Üstâd Bedîüzzamân Said Nursî Hazretlerinin şu gelecek cümleleriyle takdîr buyurduğu salevât-ı şerîfeyi okurdu:

    “Yazdığın salevât-ı şerîfe ise, onun husûsunda birşeye rastgelmedim. Fakat, ondaki letâfet ve nûrânîyyet gösteriyor ki; o onun hakkında zikredilen sevâba ve fazîlete lâyıktır.”1

    Ders esnâsında Mushâf-ı Şerîf, Tefsîr, Hadîs ve Fıkıh kitâbı bulundurarak, duruma göre birkaç âyet meâli ve tefsîri, hadîs meâli veyâ fıkıhtan bahisler okur veyâ okutur ve îzâhâtta bulunurdu. Derslerin başında ekseriyyetle hadîs okumasının sebebini ise, “bu sâyede Rasûl-i Ekrem (asm) başta olmak üzere enbiyâ ve mürselîn (aleyhimüsselâm), sahabe-i güzîn (radıyallâhu anhüm), evliyâ ve asfiyâ (kaddesEllahu esrârehüm)’ün rûhâniyyetlerinin bu meclisten haberdâr ve feyze medâr olmalarını temennî etmek” şeklinde ifâde ederdi.

    Ekseriyyetle dersi, okuması düzgün olan birisine okutur; arada okuma hatâları olursa mutlaka düzeltir; hızlı bir şekilde okuyan kimseyi, “Kardeşim, herkes senin gibi zekî ve anlayışlı değildir. Benim gibi ihtiyârlar, gençler ve çocuklar da var. Hele bir anlayalım. Yavaş yavaş, kelime kelime oku” diye durdurur ve gerekli îzâhâtı yapardı.

    Bu zâtla ilgili olarak yapacağımız yayınlar, işte böyle bir anlayışın, böyle bir tarzın ve böyle bir metodun mahsûlüdür. Ancak, ne yazık ki, bu güzel derslerin bir çoğunun ses ve not kaydı ya yapılmamış veyâ yapılanların bir çoğu da kaybolup gitmiştir. Hacı Hulûsî Bey’in derslerindeki kasete alınan îzâhâtını -konunun özüne dokunmadan- kitâb üslûbuna döktük. Ses kayıtlarının çoğu sağlıklı bir şekilde kasete alınmadığı için, anlaşılmayan yerleri kaydetmedik. Tekrârları, tek cümle hâlinde ifâde ettik. Konu ile ilgisi olmayan dinleyici müdahâleleri ve mecbûren verilen cevâblar, çalışmalarımızda yer almamıştır. Bunlardan gerekli görülenler, başka çalışmalarımızda yer almak üzere muhâfaza altına alınmıştır. O günün aktüel konuları ile mahallî ta’bîr ve hâdiselerin özüne dokunulmadan kitâb üslûbuna dökülmesinde a’zâmî gayret ve hassâsiyyet gösterilmiştir.

    Kasetten çözümünü yaptığımız derslerde bulunan zevât, o derste geçen ba’zı cümleleri veyâ cümlenin bütününü bu kitâbta bulamazlarsa; bunun yukarıda zikredilen unsurlardan kaynaklandığını dikkate alarak bize ta’n u töhmette bulunmayacaklarını ümit ve temennî ederiz.

    Bu çalışmamızda âyet ve hadîs meâlleri ile Risâle-i Nûr’dan okunan yerler “metin”başlığı altında yer almıştır.Hacı Hulûsî Bey’e âit ifâdeler de “îzâh” başlığı altında yer almıştır. Dolayısıyla, asıl olan metnin aynen muhâfazasına a’zâmî dikkat ve i’tinâ gösterilmiştir.

    Bu arada, ellerinde Hacı Hulusî Bey’le ilgili olarak ses ve görüntü kaseti, not, hâtıra ve benzer dokümanlar bulunanların bunları bizlere ulaştırmaları, Kur’ân’a hizmet nâmına istirhâm olunûr. Hatâ ve noksanların en aza indirilmesi için, yazılı dokümanlar CD ve diskete kayıtlı olarak tarafımıza ulaştırılırsa, yayın husûsundaki zamân kaybı da en aza indirilmiş olacaktır.

    Hacı Hulûsî Bey’in Risâle-i Nûr’daki yerine ve Risâle-i Nûr Müellifinin birinci muhâtabı olduğuna dair Risâle-i Nûr’da geçen ba’zı cümleleri zikrettikten sonra takdîmimizi bitirmek istiyoruz. Böylece bu zâtın ders, mektûb, sohbet ve hâtırâlarının kitâblaştırılarak ilim dünyâsına kazandırılmasındaki niyet ve gáyemize bir nebze ışık tutmak ve bu eserleri mütâlea eden zevâtın, nasıl bir şahsiyyetin îzâhlarını okuduğuna dikkatleri çekmek arzusundayız.

    Erbâbı tarafından bilindiği ve Risâle-i Nûr’un pek çok yerinde ifâde edildiği gibi, başta “Mektûbât” isimli eser olmak üzere, bir çok eserler merhûm Hacı Hulûsî Bey’in sorularına cevâb olmak üzere kaleme alınmıştır.

    Hiç şüphesiz, Bedîüzzamân Hazretlerinin pek çok talebesi ve hizmetkârı vardır. Bunlarla ilgili olarak Nûr Risâlelerinde pek çok ifâdeler, beyânlar ve iltifâtlar vardır. Ellah onların hepsinden râzı olsun. Ölenlere rahmet, hayâtta olanlara sıhhat, âfiyet, bereketli ve îmânlı uzun ömürler versin.

    Burada bahse konu Hacı Hulûsî Bey merhûm olduğu için, onunla ilgili olarak yüzlerce ifâdeden bir kaç tânesini burada zikredeceğiz:

    “Hulûsî Bey, benim ‘yegâne ma’nevî evlâdım ve medâr-ı tesellîm ve hakíkí vârisim ve bir dehâ-yı nûrânî sâhibi olacağı muhtemel olan’ birâderzâdem AbdurRahmânın vefâtından sonra, Hulûsî aynen yerine geçip o merhûmdan beklediğim hizmeti, onun gibi îfâya başlamasıyla; ve ben onu görmeden epey zamân evvel Sözleri yazarken, onun aynı vazîfesiyle muvazzaf bir şahs-ı ma’nevî bana muhâtab olmuşcasına, ekseriyyet-i mutlaka ile temsîlâtım onun vazîfesine ve mesleğine göre olmuştur. Demek oluyor ki, bu şahsı, Cenâb-ı Hak bana hizmet-i Kurân ve îmânda bir talebe, bir muîn ta’yîn etmiş. Ben de bilmeyerek onunla, onu görmeden evvel konuşuyormuşum, ders veriyormuşum.”2

    “Aziz âhiret kardeşim ve hizmet-i Kurânda gayretli arkadaşım ve ders-i esrâr-ı îmânîde zekâvetli ve ferâsetli talebem. VE VEFÂTIMDAN SONRA SADÂKATLİ VÂRİSİM, BİRÂDERZÂDEM...”3

    “Benim vârisim olan sen!”4

    “Cemâata Sözler’i okumak zamânında, sendeki hissiyyât-ı âliyye ve fazla inkişâf ve fedâkârâne hamiyyet-i dîniyye galeyânının sırrı şudur ki: Velâyet-i kübrâ olan verâset-i nübüvvetteki makám-ı teblîğin envârı altına girdiğin içindir. O vakit sen, dellâl-ı Kurân Saidin vekîli, belki ma’nen aynı hükmüne geçtiğin içindir.”5

    “İkinci ru’yân ise: Sana ve Müslümanlara büyük bir beşârettir. Ve sarıklılara ehemmiyetli bir itâbdır. Onuncu safta iken imâmetin çok ma’nidârdır. İnşâallah, Cenâb-ı Hak seni, âlî bir mertebe olan İmâmlık Mertebesine mazhar eder. Sizi yanımda hâzır edip, sizinle şimdilik bir kaç kelime konuşacağım.”6

    “Sizin gibi hakíkata yetişmiş ve hakíkattaki hakíkí tesellî ve esâslı sevinci bulmuş zâtlara, envâr-ı îmâniyyenin ve esrâr-ı Kur’âniyyenin neşirlerine karşı ehl-i dalâletin ve şeytânların desâisle tehâcümünden neşet eden müşkilât ve gam ve kedere karşı sabır ve metânet ve hüzün ve ‘Merak etme!’ demeye ihtiyâc hissetmem.”7

    “Aziz kardeşim, çendan Abdülmecid benim nesebî kardeşim ve yirmi sene talebemdir. Fakat, ne o, ve ne hiç birisi ‘BENİM HULÛSÎM’e yetişmiyor. O mektûblar (ekseriyyet-i mutlaka) senin nâmınla yazılmış ve sana gönderiliyor.”8

    “Bütün mektûblarımda ‘Aziz sıddîk kardaşlarım’ dediğim zamân, muhlis HULÛSÎ saff-ı evvel muhâtabların içindedir.”9

    “Birden ânî bir nükte kalbe geldi. Kurâna ve îmâna âit her şey kıymetlidir; zâhiren ne kadar küçük olursa olsun, kıymetçe büyüktür. Evet, saâdet-i ebediyyeye yardım eden, küçük değildir. Öyleyse, ‘Şu küçük bir nüktedir; şu îzâha ve ehemmiyete değmez’ denilmez. Elbette şu çeşit mesâilde en birinci talebe ve muhâtab olan ve nüket-i Kurâniyyeyi takdîr eden İbrâhîm Hulûsî, o nükteyi işitmek ister. Öyleyse dinle…”10

    “Aziz, sıddîk, muhlis, hâlis kardeşim!

    Kardeşimiz Abdülmecide ayrı mektûb yazmadığımın sebebi, size yazdığım mektûbları kâfî gördüğümdendir ki, Abdülmecid, benim için Hulûsîden sonra kıymetdâr bir kardeşim, bir talebemdir. Her sabah akşam Hulûsî ile berâber, ba’zan daha evvel duâmda ismiyle hâzır oluyor. Size yazdığım mektûblardan, evvel Sabri, sonra Hakkı Efendi istifâde ediyorlar. Onlara da ayrı mektûb yazmıyorum. Cenâb-ı Hak seni onlara mübârek büyük bir kardeş yapmış. Sen benim yerime Abdülmecid ile muhâbere et, merak etmesin, Hulûsîden sonra onu düşünüyorum.

    “BİRİNCİ SUÂLİNİZ: Cedlerinizden birisinin imzâsı ‘es-Seyyid Muhammed’ e dâir mahrem suâliniz var.

    “Kardeşim, buna ilmî ve tahkìkì ve keşfî cevâb vermek elimde değil. Fakat, ben arkadaşlarıma derdim ki: ‘Hulûsî ne şimdiki Türklere ve ne de Kürtlere benzemiyor. Bunda başka bir h âsîyet görüyorum.’ Arkadaşlarım da beni tasdîk ediyordular. "Dâd-ı Hak râ, kabiliyyet şart nîst" sırrıyla, ‘Hulûsîde büyük bir asâlet tezâhürü bir dâd-ı Hak’dır’ derdik. Hem kat’ıyyen bil ki; Rasûl-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın iki âli var. Biri, ‘nesebî âl’dir; biri de, ‘şahs-ı ma’nevîsi ve nûrânîsinin risâlet noktasındaki âli’ var. Bu ikinci âlde kat’ıyyen sen dâhil olmakla berâber, birinci âlde dahi delîlsiz bir kanâatim var ki, ceddinin imzâsı sebebsiz değildir.”11

    Hulûsî ise, Şâh-ı Geylânî, İmâm-ı Rabbânî ve Şâh-ı Nakşibend gibi nice zevât-ı mübârekenin mâzîden şiddetle bastıkları adımlarının kuvvetiyle istikbâlde coşup fışkıracak olan menâbiu’l-envârı, mumâileyh ayrı bir meslek, bir meşrebde olduğu hâlde, her türlü vezâife tercîh ederek, ‘Dahîlek yâ Dellâl-ı Kur’ân!’ nidâ-yi âşıkáne ve müştâkánesiyle dehâlet etmesi; fevkalâde bir tefeyyüze mahzar olduğuna ve olacağına yegáne delîl ve hüccettir. Onun içindir ki, Risâletü’n-Nûr ve Mektûbâtü’n-Nûr’a birinci muhâtablığı hakkıyla ihrâz etmiştir.”12

    Burada konu ile alâkalı nakil ve îzâhlarımızı bitirip merhûm Üstâdımız ve Hacı Hulûsî Bey’e Hálık-ı Rahîm’imizden rahmet, mağfiret ve rıdvân temennî ederken; yayınlamış olduğumuz bu ve müteákıb eserlerin hayırlara vesîle olmasını Rabbimizden niyâz eyleriz.

    Gayret bizden, tevfìk ise Ellahu Teâlâ’dandır.

    2. Barla Lâhikası, s.8.

    3. Barla Lâhikası, s.271.

    4. Mektûbât, s.20.

    5. Barla Lâhikası, s.255.

    6. Barla Lâhikası, s.378.

    7. Barla Lâhikası, s.263.

    8. Barla Lâhikası, s.321.

    9. Barla Lâhikası, s.26.

    10. Mektûbât, s.322.

    11. Lem’alar, 9.Lem’a, s.76-77.

    12. Barla Lâhikası, Tenvîr Neşriyât, s.198-199.

    • Derslerine besmele, hamdele ve salvelesiz başlamayan Hacı Hulûsî Bey, sohbet esnâsında rahlesinin üzerinde Risâle-i Nûr'lardan başka Mushâf-ı Şerîf, Tefsîr, Hadîs ve Fıkıh kitâbı bulundurma noktasında niçin hassâs davranırdı? 12
    • Risâle-i Nûr'larda Hacı Hulûsî Bey'le ilgili yüzlerce ifâdeden bir kaç tânesi 14
    • BİRİNCİ DERS: ON BİRİNCİ SÖZ'ün îzâhı 17
    • Hacı Hulûsî Bey'in, Nûr Risâlelerinde geçen "hikâyeler" ile ilgili bir tesbîti 21
    • İnsân bilmeden şirke nasıl düşer? Bundan kurtulmanın çâresi nedir? 31
    • İKİNCİ DERS: ON BEŞİNCİ SÖZ'ÜN DÖRDÜNCÜ BASAMAĞI'nın îzâhı 33
    • Hacı Hulûsî Bey'in, "Bizden sonrakiler de merâk etmesinler, Ellâh nûrunu itmâm eder. Onun için, hîç endîşe etmeyin" müjdesi 42
    • ÜÇÜNCÜ DERS: "YİRMİ ÜÇÜNCÜ SÖZ"ün "İKİNCİ MEBHAS"ının "BEŞİNCİ
    • NÜKTE"sinin "İKİNCİ VECİH"inin îzâhı 51
    • Tesbîh, tehlîl, tahmîd ve tekbîrlerde sırlı sayılara niçin dikkat ve riâyet edilmelidir? 62
    • DÖRDÜNCÜ DERS: 32. SÖZ'ün 3. MEVKIF (Muhabbet Bahsi)nin îzâhı 65
    • BEŞİNCİ DERS: YİRMİNCİ MEKTÛB'un îzâhı 83
    • Her vakitte, husûsan sabâh ve akşâm namâzlarından sonra bu 11 kelimeli kelâm-ı tevhîdi okumanın ne faydası var? 85
    • İmân, tevhîd, teslîm ve tevekkül aynasında Hz. Yûnus (as) kıssası 94
    • 6. DERS: 20. MEKTÛB, İKİNCİ MAKÂM 6. 7. Ve 8. KELİME'lerin İzâhı 99
    • Gavs-ı A'zam (ks) sekiz yüz sene önce Arab askerlerin Kafkasya'da telef olacağını nasıl görüp de haber vermiş? 107
    • İbrâhîm (as), Nemrûd'u nasıl rezîl, perîşân ve mağlûb etti? 111
    • YEDİNCİ DERS: YİRMİ DÖRDÜNCÜ MEKTÛB'un İKİNCİ ZEYLİ'nin îzâhı 119
    • Meclislerde hocalara ve büyüklere karşı muâmelenin âdâbı nasıldır? 120
    • Resûl-i Ekrem (asm) cismiyle kırk dakîkada çıktığı velâyetinin kerâmet- i kübrâsı olan Mi'râc kapısını ne cihetle ümmetine açık bırakmıştır? 125
    • BİR BAŞKA DERS: ON SEKİZİNCİ SÖZ'ün BİRİNCİ MAKÂM'ının îzâhı. 129
    • Ellâh'ı ve âhireti unutmanın, ya'nî gafletin bedelini âlem-i İslâm nasıl ödedi? 134
    • DOKUZUNCU DERS: 14. LEM'A'nın 2. MAKAMI 2. ve 3. SIR 145
    • Resûl-i Ekrem'le tanışıp şefâatine mazhar olmanın en kestirme yolu nedir? 166
    • ONUNCU DERS: YİRMİ BİRİNCİ LEM'A (İhlâs Hakkında 167
    • Âhirette Üstâd Bedîuzzamân (ra)'a kardeş olmanın yolu nereden geçer? 172
    • ON BİRİNCİ DERS: İHLÂS'ın BİRİNCİ ve İKİNCİ DÜSTÛRLARI 183
    • Her korkulu şeyden kurtulmak ve her umulan şeye ulaşmak için ne yapmalı? 187
    • Ellâh'ı ve Ellâh dostlarını sevmenin kıstâs ve alâmeti nedir? 190
    • ON İKİNCİ DERS: YİRMİ BİRİNCİ LEM'A 195
    • İnsânlara rastgele kâfir damgasını vurmak neden câiz değildir? 199
    • İnsânların ma'rûz kaldıkları sıkıntı, zorluk, belâ ve musîbetlerin sebebi nedir? 200
    • ON ÜÇÜNCÜ DERS: YİRMİ BİRİNCİ LEM'A 213
    • Muvaffakıyyeti te'mîn edecek çokluk mu, yoksa ihlâs mıdır? 216
    • İnsânı Cenâb-ı Hakk'ın rızâsına götüren en kestirme, en selâmetli yol nedir? 218
    • Hacı Hulûsî Bey kelime-i münciyye-i mübârekeyi cemaâte sık sık niçin tekrar ettiriyor? 221
    • İhlâs Risâlesini lâ ekall 15 günde bir def'a okumanın sırrı ve hikmeti nedir? 226
    • Uhrevî kardeşlik nesebî kardeşlikten neden daha ileri ve mühimdir? 230
    • ON DÖRDÜNCÜ DERS: SIFÂT-I İLÂHİYYE Bahsi 233
    • Ellâhü Teâlâ'nın 6 zâtî, 8 sübûtî ve 8 de ma'nevî sıfâtı nelerdir? 237
    • MELEKLERE İMÂN'ımız nasıl olmalı? 239
    • KİTÂBLARA İMÂN'ımız nasıl olmalı? 240
    • PEYGAMBERLERE ve PEYGAMBERİMİZE İMÂN'ımız nasıl olmalı? 241
    • Kur'ân bütün İlâhî kitâbların ahkâmını câmi' ve hükmü de kıyâmete kadar bâkîdir. 243
    • ON BEŞİNCİ DERS: ON YEDİNCİ SÖZ'ün îzâhı 251
    • "Elestü birabbiküm?" suâline "Belâ" demenin şükrü nedir? 254
    • Derse başlarken niçin salevâtı şerîfe getirip hadîs okuyoruz? 260
    • ON ALTINCI DERS: DOKUZUNCU MEKTÛB 263
    • Derslerdeki feyz ve bereketteki aslî unsur nedir? 275
    • ON YEDİNCİ DERS: YİRMİ BEŞİNCİ LEM'A (Hastalar Risâlesi 277
    • Bakıma muhtâc hastaların hizmetini yüklenenlerin okuması gereken ibretli bir ders 278
    • ON SEKİZİNCİ DERS: ONUNCU SÖZ 283
    • "Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz"e ibretli bir misâl 288
    • ON DOKUZUNCU DERS: Siyâset hakkında sorulan bir soruya verilen bir cevâb 293
    • Aynı ânda hem Risâle-i Nûr ve hem de siyâsetle iştigâl yakışık alır mı? 294
    • YİRMİNCİ DERS: ON SEKİZİNCİ SÖZ 299
    • Ba'zan şerden nasıl hayır sudûr edebilir? 307
    • YİRMİ BİRİNCİ DERS: YİRMİ ALTINCI SÖZ, Kader Risâlesi 317
    • Kaderden ve cüz-i ihtiyârîden bahsetmeye kimlerin hakkı vardır? 325
    • Zâlime karşı mukâbele etmeyip Ellâh'a havâle edersen netîce ne olur? 330
    • YİRMİ İKİNCİ DERS: OTUZUNCU SÖZ 333
    • Cenâb-ı Hak, Hz. Âdem (as)'ı Cennet'ten niçin yeryüzüne atmıştır? 339
    • Kul kendindeki ölçücükler ile Rabbinin esmâ ve sıfatlarını nasıl idrâk eder? 340
    • YİRMİ ÜÇÜNCÜ DERS: TAHAVVÜLÂT-I ZERRÂT (3. Nokta) 343
    • Cenâb-ı Hak dünyâda çalıştırdığı zerrâtı âhiret âleminde ne yapacak? 350
    • YİRMİ DÖRDÜNCÜ DERS: 20. MEKTÛB: Ma'rifetullâh-Muhabbetullâh 357
    • Bütün büyükler niçin ısrârla ve tekrâr be tekrâr "Ameline güvenme!" diyorlar? 362
    • YİRMİ BEŞİNCİ DERS: 20. MEKTÛB [Hulûsî Bey ile Said Özdemir'in dersi] 367
    • Hacı Hulûsi Bey'in Muşlu Molla Muhammed'e sorduğu soru ve aldığı cevâbı ne idi? 369
    • YİRMİ ALTINCI DERS: 13. SÖZ'ün 2. MAKÂM'ının HÂŞİYE'si 379
    • Hürriyyet ve serbestlik maskesi altında dünyâyı saran tehlike nedir? 384
    • İsteyerek günâh işleyenler, 200.000 derece Cehennem ateşiyle nasıl başa çıkacaklar? 385
    • YİRMİ YEDİNCİ DERS: ONUNCU SÖZ'ün MÜHİM BİR ZEYLİ 393
    • Kendisini hiç görmediğimiz Resûl-i Ekrem (asm) bize nasıl şefâat edecek? 398
    • İnsân için nefs-i emmâresi mi, yoksa şeytânı mı daha tehlikelidir? 399
    • YİRMİ SEKİZİNCİ DERS: YİRMİ BİRİNCİ LEM'A 409
    • Öldürmeyen Ellâh, askerde Hacı Hulûsî Bey'i nasıl öldürmüyor? 419
    • YİRMİ DOKUZUNCU DERS: 19. MEKTÛB, 18. İŞÂRET, 1. Ve 2. NÜKTE 423
    • OTUZUNCU DERS: 10. SÖZ, DÖRDÜNCÜ SÛRET 441
    • Âyîne-i Samed olan insânda Esmâ-i İlâhiyye neden farklılıkları gerektiriyor? 442
    • OTUZ BİRİNCİ DERS: ONUNCU SÖZ ALTINCI HAKÎKAT 447
    • İsm-i Celîl ve Bâkî'den Cennet ve Cehennem'e nasıl bir kapı açılır? 448
    • OTUZ İKİNCİ DERS: ON ALTINCI LEM'A, ÜÇÜNCÜ SUÂL 457
    • Azrâîl'i ağlatan ve güldüren sır nedir? 460
    • OTUZ ÜÇÜNCÜ DERS: Emirdağ Lâhika'sından bir mektûb 467
    • Bir mazlûm, Haccâc-ı Zâlimin elinden nasıl kurtuldu? 470
    • Tekrârât-ı Kur'âniyye ile ilgili bir kerâmet-i Kur'âniyye 472
    • OTUZ DÖRDÜNCÜ DERS: Vazîfe, "sizler" ve "bizler" ta'birlerinin îzâhı 475
    • Nûr hâdimleri umûmî ve husûsî vazîfelerinde nelere dikkat etmeliler? 477
    • Dâire içinde enâniyyet, tahakküm ve baş olma sevdâsı 477
    • Hacı Hulûsi Bey'in Risâle-i Nûr Şerhleri ile ilgili müjdesi 478
  • Soru sorabilmek için üyelik girişi yapınız.

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.075 sn. deSen
↑ Yukarı